Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

İçimizde kopkoyu bir ağaç…!

Bedenin bana sıcak ve de bedenin tatlı bir yemiş gibi ....bedenin çıplak ayaklı ve de ince gölgeli bir ağaç gibi...dallarında türlü yemişler ve de bahar ışıltısı saçan bir ağaç ..görsen nefesin kesilir... sanki içine kayacaksın ...içinde yeni bir mağara gölgesi..mağara çizimleri...geyik başı...türlü hünerlerin büyü çizimleri...görsen nefesini tutarsın... içinden geçersin…kendini eski bir olmamışlığa itersin…gördüklerini aklında tutmaya çalışır ama hiç birini tutamazsın…aklının oyunları senle oynar…sana körebe der ama saklambaca geçer…olamazsın…olduramazsın…dolamaz ve de dolduramazsın….mağara duvarlarından zihnin geçer…dışarıda ağaç büyür…
altındayım ve de gövdesinde tüm gölgelerimi saklamak isterim…fakat ağacımız o kadar küçüktür ki taşıyamaz kendi gölgesinden başkasını..ağaç bana üşür, sen mağarada kendi karanlığındayken…
zihninin ince tabakasında kayıyorum...zihninde bir transatlantik yüzdürüyorum...denizlerden aşırıyorum seni...üşüyorsun susuz...suların çekiliyor...kendi karasularımızda üşüyoruz...dudaklarımız çatlıyor bir süre...ama bu kuruluk da iyi geliyor...zihnimiz kendi kesik yalnızlığında...ağacımız yemiş veriyor...yediverene dönüşüyor...yediverene dönüşüyorsun…azgın bir su gibi düşüyorsun…çağlayanlara arkadaş bir su perisi…çağların içinden geçen eski bir deniz kızı…deniz söylemleri…deniz kabukları…deniz minareleri…bu bir su yalnızlığı…suyun yalnızlığı bu.. üşümesen iyi edersin..altında kal, göğsünden bir bahar fışkırıyor...

…tüm bunlar zihnin gölgesine yaslanmış bir ağacın ( hem de yediveren ) iç sorunsalı…psikoz uçurumları..aslında ne ben varım ne de sen..tüm bunlar ağacın uydurması..ağacın uydurduğu bir yalanın doğruya kesiştirme çabası…gölgesinden usanan bir ağacın iç sayıklamaları…ya da yutulan onlarca a-ferinin vücuda yaydığı psikoz düşleri…hangisi gerçek ya da hangisi sanrı…ağaç mı gerçek yoksa biz mi…ya da mağara duvarlarındaki eski çizimler…bu bir tarih sorunu…külliyat yalanı…tarihinden muzdarip bir ağaç…kurumak isteyen ama türlü yemişleriyle ne yapacağını bilemeyen bir ağacın beni ve de seni yaratması gibi bir şey…

bu bir savruluş…gazete kağıdından yapılan bir şeytan uçurtması..şarap rengi…kuytu otel odaları…o odalarda ki ikircikli yaşamların iç gıcıklayan ve de duyduğunda kayıtsız kalamadığını şaşırarak ne yapacağını bilemez bir halde kalmanın eski hüznü..mekansızlık bu ..bu bir zamansızlık..iç içe geçmiş labirentler…bilmece…elma ağaçları…elmanın sakin gövdesi…şekilsizlik tohumu…ardıç kuşu…kuşun kanadı..kanat gölgesi..susuş geceleri…tedirginlik …kum saatleri..deniz minaresi..oyun hamurları…mavi..yosun…sandıktaki danteller..tülbentler…el yazmaları…kanaviçe yalnızlıklar…gergefe serilmiş kadife ruhlar..ruh kurutma makineleri..dönen her şey…su..yalnızlık…gündüz düşleri…gece perisi…çıplak ayaklar..ruj izleri…kırmızı..sokak lambaları..tekinsiz düşler…merdiven boşluğu…boşluklar…çatı katları…

ağaç büyüyor…şimdi ne gerçek…ne de sanrı…dallarına astığın paçavralara takılıyor gözü…istediklerini verir mi sana…totem geceleri…tapınak ör çevresine…duvarlarda öldürdüklerinin kemikleri…ne kadar yok edersen o kadar gerçekleşir…ve de o kadar doğar bir gece …ne kadar ruh o kadar hayat…bir din yarat..yeni bir dinin çevresinde kutsa herkesi ..ve de onlara olmamışlığı anlat…ağacını sev ve de ona her gece bir kurban daha ver…ağacımız büyümeli..türlü yemişler vermeli ve de dönen her şeyin kendi kinetikliğinde gitmeli…altına boylu boyunca uzan ..onun yıldızları nasıl da kapatmış olduğunu gör..gözün kamaşır sesinden…rüzgar çanları tak dallarına..bu bir ayinin başlangıcı…dallarındaki bez parçaları hareket eder rüzgarından…renkli renkli parçalar döner…kurbanlar döner…tapınırlar…tapmaya zorladıklarına hüküm ver…duvara ihtiyaç var…daha yüksek duvarlara…daha yüksek duvarlara…ağacımıza yeni kurbanlar…sonra mağarana git…mağarada yeni şekiller..yeni düzlem…yeni bir a-ferin ..tabletler… oda lavabo arası gidişler… kusmuk…halıdaki ayak izleri…1…2…3..4…

topla pılıpırtını…gitme vakti..hastane koridorları… hastane kokusu…
mide yıkama seansları…doktorlar…hemşireler..hastabakıcılar…yatak…her şey bembeyaz..saf görünüş çabaları…farmakolojik örneklemeler…o örneklemelerden çıkan sonuçlar…sonuçlara verilen kararlar…karalarla alınan yeni kararlar…psikoz yalnızlıklar…çepeçevre kuşatan yeni gölgeler…o gölgelerin zihindeki hızlı geçişleri…terapiler…o terapilerde söylenen içten sözler..o sözlerle iç burkan ruh sıkışmaları…ruh kurusu…ruh çekilmesi..gel-git…med deki cezir…cezirde ki med…gözlerin kapalı beyaz çarşaflarda..düşlerine giren kopkoyu bir ağacın gölgesi…bizi saran ağacın gölgesi… ağaç gerçek ya da bizim gerçekliğimizde ki ağaç gerçek..biz yalan ya da ağaç kendi gölgesinde yalan…

içimizde kopkoyu bir ağaç…



Murat Uyanık



Not:Bu yazı ayrıca mavi melek dergisinin 37.sayısında da yer almıştır.

Gölge oyunu

ceketime yapışmış insan soyu ! tutup dört koldan çekiyorlar beni,ellerini gördüm orada o kadar yabancıydılar…
kayıtsız duruşuma anlam veremezsin sen …birden ne oldu düşüncesine tıkılıp kalmanı da ben açıklayamam sana…usulcana baktığında gördüğün aslında benim eski gölgemdir…niceleri var yatak altına attığım…soğukluklarından ve de şekilsizliğe doğru gidişlerinden muzdaripler…kim açıklar bunu onlara…niceleri var böyle…her gece her gece komşunun oğluyla gölge oyunu oynardım …biriktirirdik onları ..onları bir gece yok oluşa teslim ederdik..yatak altı doldu taştı koyacak yer bulamadık sakın kızmayın bana ve de komşumun çocuğuna…şekilsizlik derim şekilsizlik sürer…
şekilsizlik kimlere kalmış bir bak çevrene ..kim sürmüş elinin kirli yanını suratına...ne oldu şaşırdın mı…tüm bu olanlar ve de tüm bu yazılanlar şekilsizlik tohumundan çıkma…hala anlayamadın mı…neden ölürsün bir gece…bir gece neden çıplak ayaklarınla holde koşturursun….sana dememiş miydik her şeyin eski bir anlamının olduğunu…neden anlamak istemedin…

ona mı seslendiniz ? yapmayın bunu bana …ne kadar yoruldum görmüyor musunuz..gün boyu taş taşıdım duvarıma…duvarım büyüdü büyüdü sonra içinden çıkamadı…yıktı kendini…şimdi ne kadar dövülsem az…oysaki kocaman bir duvar istemiştim sadece …üstüne şekilsizlik gölgelerimi sığdırabileceğim bir duvar hayaliydi tek istediğim…şimdi ne kadar sussam az…esrik bir rüzgara yakalanmışım, poşetleri havada uçuşturan türünden hemde …komşu çocuğu da unutmuş beni…bende sormadım kaç zamandır ne yapar ne yer ne içer…elleriyle yine mantar büyütür…kafası kırmızı üstü beyaz benekli olanlarından…şekilsizlik gölgelerini toprağa gömmüş içinden mantar çıkmış elleri yoksun kalmış…onları kendi iç sesiyle susturmuş…konuştukça konuşmuş birden ikna eder gibi olmuş…ama elleri kanmamış…biz mantarlarımızı isteriz diye tutturmuşlar…o da gölge oyununa devam etmiş evinde benden uzakta…bir gece köpek oluyormuş elleri …ikinci gün kuş…sakın artık bana sormayın onu.. adını seslenin o gelir zaten…siz de kalır bir süre… ve size esrik ülkelerden haberler verir..insan soylarının olmadığı “uygar” yerlerden… içinizden geçer her gece size mantar verir…ellerinize kondurur ve de odanızın birine çekilir…mumu yakar ve de gölge oyunlarını başlatır…çıplak ayaklarıyla holde gezer…ayakları üşür..şekilsizliğine üzülür ama ses etmez…hazır mısınız …adını seslenin yeter…size de gelecektir…size de çıkabilir…bekleyiniz…

çıplak ayaklarımla toprağa doğru koştum…çukuru hızlıca kazmaya başladım…çukur derinleştikçe ben derinleşiyordum…çukur derinleştikçe derinleşiyordum…tırnaklarımın arası toprak olana dek kazdım… o kadar kazdım ki artık parmaklarımı bile göremiyordum…onlarda şekilsizliğe büründüler… kazmayı bıraktım …komşu çocuğundan aldığım mantarları cebimden çıkararak tek tek toprağa gömdüm..hani şu kırmızın üstüne beyaz beyaz benekleri olanlarından…üstünü kapattım… duvarıma baktım artık gitmeye hazırdım…

Murat UYANIK


Teninin Cümlesi

- Yeis ölüyor biz sevişirken


yana yana dönüyor kalbim yörüngende
harf harf okuyorum teninin cümlesini
serbest stilde yüzüyorum engin denizlerinde teninin

dişi kokun kalbime sinmiş terin ağzımın ezberinde
yüzüme kanatlanan bir çift beyaz güvercin memelerin

bir yağmurlu gonca gül açıyor gövdenin güneyinde bana
ben bir kara trenim o gülün içinden geçip giden bahar’a
bahar ki ömrüme bulaşmış güneş terin

senden gayrısına tenim lâl
öptüğün yerlerimde gül devrimi
koşar adım sorarım evrene :

bir daha nasıl eklerim Aşk’a iyelik eki



Serkan Engin