Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

guguk kuşu

tıpkı bir dipnot gibi göl orda öyle
bilgi diye bir monolog tek başınaa ayakkkabımın üstüne konuşuyor
sırtımı camiye dayayıp uyumak istiyormuyum diye kontrol ediyorum
istiyorum
burası ipince mantığıyla bir gnostik diye yanılıyorum tekrar
cebimde param eski y8unanın çıkacak mı peki
sabaha karşılar kadar sessiz öksüz ve sovyet ülkeleri kadar
ben birazdan gidince güneş bütün morfolojinin dudağını değiştirecek
sırtımı caminin duvarına dayayıp uyumak istiyoreum
bilgi diye bir monolog tek başına dilimde konuşuyor
çabuk değişiyor ve onun ağac ıssızlığını yerinde bulamıyorum bende
göl bütün kronolojisi tembelliğin
başka birşey söylemiyorum
monoton coğrafya bil latin amerika senin değil

bu hafıza kartlarına göre ne kadar da incitici bir hafızan var

yağmur nerden bilecek halklar nerden bişlecek ama herşey senin bildiğin gibi
alo alo seninle kouştuğumu anlayacağım
en olanaksız bir zamir sandım
en olanaksız şekilde baktım duydum
yanlış bir tipiyi estiriyor lakin en doğrusu bu

sırtımda guguk kuşu bütün nesnelerin yerine yalnız ve dilini yutmuş

şimdi hiçbir dilbilimci bulamaz ve anlamaz dilimi diyorum
bir çizgi belirliyor haytımı ikonoklast çizmiş
bunu dilim bilmiyor
oysa herşey senin bildiğin gibi a canım


Evrensuhte

aşk zehirlemesi

üstü başı dökük bir dizeye katık ettiğim
son kullanma tarihi geçmiş bir aşkla
zehirlendim
kalbim yıkanınca
iyileşecek miyim?




Özge Özen

tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif !...

İçimde hezeyan kılıklı heriflerin ayak izleriyle karşılaştım bir gece..ne zaman gelmişlerdi ve de ne zaman gitmişlerdi hiç anlamamıştım… ılık bir yaz akşam üstü şehre inip bana bir şeyler almak istemişlerdi ilk onu hatırladım şimdi..şehir ılıktı …o herifler ılık…ben ılıktık…ılık bir akvaryum hayaliyle doğumuşum ilk…ılık bir geceydi ayak izlerini gördüğümde…gelirken haber vermeyen tanrı misafirleri gibiydiler…hazırlıklı olmaya fırsat mı kalmıştı ki…ilk kayıpta gelip sallanan bir sandalyeye çökmüşlerdi…hem de benim verandam da oturuyorlardı…ılık bir yazdı hem de…tüm kötü düşünceleri unutturan bir yaz akşamıydı…ah nasıl bir birliktelik yarattınız içimde..bu sessiz bir anlaşmadan ileri gelmişti..hep bildik ..hep bilindik ve bilindik cümleler kurduk..güzel güzel imzalarımızı bile attık …sıcak bir akvaryum fikriyle doğmuşum ben annemden…ilk bunu düşlemişim…şimdi bu onun nedeni mi hiç bilmedim…bilmeden nasıl da güzel yaşıyordum ..bilmeden öldüreceğim insanları henüz düşünmüyordum..böyle bir zihinle büyütülmemiştim ..böyle bir zihin ile oynamadım..bilindik bir yaz akşamıydı…her şey kendi olağan yalnızlığındaydı…fıskiyeler bile olağandı..akan su olağan….duvarlar olağan…ben olağan...ah içimde ayak izlerini bırakan hezeyan kılıklı heriflere ne zaman kapılmıştım…sanırım ilk sevgilim beni terk edince başımda bittiler…yok diyordum bu da neyin nesi ,nereden çıktılar gerçekliğinden şüphe edeceğim ,pis kokulu yaratıklara benziyorlardı …pis gülüşleri vardı sanırım ilk buna vuruldum..her şeyi bilen edalarına hayran kaldım..şu evren üzerinde incinmeden kalabilenler sanırım sadece kötülerdi…o yüzden sevdiğim zamanlar bile olmuştu..o heriflerin her birine binlerce isim türettim …binlercesi vardı böyle..olağan isimler..olağan insanlara koyulan olağan isimler…sonra sonra soyut isimlere yöneldim..bir gün evren dedim onlara…tabi ki ya onlar olsa olsa evrendiler…evren kadar pis gülüşleri vardı çünkü…sonra bir gün tanrı olabilecekleri geldi aklıma..sanırım hala küçük bir çocuktum bunu düşündüğümde…tanrı onlarsa neden pis pis gülüyorlardı ve de neden o çelik bakışlarını hep üstümde hissetmiştim…tanrı dedim bunlara ve son ismim bu oldu…tanrı dedim o pis gülüşle heriflere…ve de tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif dedim sonra…sonra burada durdum..o yaşta fazla ileri gidemiyor insan..hiçliğe daha vardı ama henüz bilmiyordum…ilk kayıptan sonra yerli yerine oturmuştu işte her şey…ben yenilgiyle kazanç arasında süregelen o amansız durağanlıkta seyrediyordum..patlamış mısırları onlar getiriyordu bense soğuk kış akşamında battaniyeleri hazırlıyordum onlara…çokça vardılar ..çokça oldular…birlikte güzel bir film edasında hayatımı izliyorduk…birlikte güzel bir film edasında hayatımı eşeliyorduk…çok olmuşlardı ve ben yine böyle bir ılık yaz akşamı onların sayısını unuttum…unuttuklarımın en büyüğü…yüce ruh..tanrının adını vermeye layık gördüğüm onlarca herif birden yok olmuştu..ah dedim…neredesiniz…sanırım buna sevinmemiştim çünkü mutluydum o sıralar..ve tanrı dediklerim mutlulukta olmuyordu…yoksa insanlar neden tapınsınlar ki tanrı dediklerine dedim….ihtiyaçları olmasa ,mutlu olsalar tanrı da olmazdı dedim..bunu söylediğim zamanlar kendimi tanıdığıma inandığım zamanlardı…nice görünmediler ,nice adına mutluluk dediğim bir sürü ıvır zıvır,incir çekirdeğini doldurmayacak şey oldu…ilk kaybın üzerinden yıllar geçti ama onlar bir türlü görünmüyorlardı…içimdeki pis gülüşlü herifleri özlemeye başladığımı fark ettim…izlerini sürdüm bir süre..sanırım bulabileceğimden de umudu kesmek üzereydim…sanırım ben “mutsuzluktaki rahatlığı özlüyordum” …

intihar etmek istediğimde yalnız bir öğleden sonrasıydı…veranda ve sallanan sandalye eşlik etmişti onları yadsıyamam…ılık bir yaz öğleden sonrası..artık yaz mevsimi bile kar etmiyordu ve bu her halimden belli oluyordu…kırık dökük içime baktığımda birden onları gördüm yine..onca onca zaman…onca olağan zaman…olağan isimler vermeyeceğim size ne olur yine gelin diye bağırdığımı hatırlıyorum …çokça bağırdım..yorulduğumda sağ tarafımda “onlardan” birini gördüm..çelik bakışları üzerimdeydi ve yine dudağının kenarına özenle iliştirdiği o pis gülüşünü yerleştirmişti…teni özenle işlenmiş bir kumaş gibi parlıyordu…birden tanrının teninin de böyle olacağını düşündüm ama içimdeki tanrının çoktan öldüğü aklıma gelince kendimden utandım… birden ağzının kıpırdadığını görünce içim titredi…bir şeyler döküldü ağzından belli belirsiz …sonra çokça konuştu ben sustum…çokça dillendi veranda da sallanan bir sandalye üstünde hayatım…gelmiş geçmiş nice zamanları aklıma getirdim bir süre ve sanırım bu kısa sekans iyi geldi..vücudum titremesini çoktan bitirdi…sanırım o “mutsuzluktaki rahatlıktaydım”…aşağı kaydığımı hissediyordum…inceden ama güzel bir hisle dolu..sonra tüm o insanların söz birliği etmişcesine söylediği o mavi tüneli gördüm…dedim ah işte bu da olağan…olağan hayatlara iliştireceğimiz onca olağan sonlar…oysa ki kendime yakışan nice farklı sonlar hazırlamıştım …ah her şey olağan dedim ..her şey kendi yanılsamasında…çokça mavi..çokça maviydi…çokça aşağıya ya da yukarı ya da yukarı aşağıdan öte bir yere doğru çekildiğimi hissediyordum…akvaryum gibiydi ya da ben öyle hissettim..akvaryum fikriyle doğan biri için iyi bir şey olmalı diye düşündüm sonra…birden çevremde binlerce göz belirdi…o heriflerin gözlerine benziyordu..fazlaca kendinden emin vakur bir bedene ait olabilecek kadar çelik gözler..tanrının gözleri olsaydı yine bunlara benzerdi diye düşündüm …sonra birden her şey silindi…hiçbir şey bu olsa gerek diye düşündüm..ama düşünmek bile bir şeyse o halde bir şey vardı…bu da olağan bir sonun olağan etkisi miydi…ya da ilk kırmızı hapın ya da ikinci beyaz hapın mı etkisiydi…ya da adını bile bilmediğim onlarca hapın vücuda yaydığı gündüz düşleri miydi…oysa gündüz düşlerini hep severdim..bilirdim iyiye çıkardı sonu..ama şimdi burada ne iyi vardı ne de kötü…buna mı sevinip buna mı üzülmeliydim…olağan hayatıma iliştirdiğim olağan bir son muydu yoksa bu …birden gizli bir telaşa düştüm…ah dedim dilimin altında dans eden o küçük kırmızı hap mı yapmıştı bunları…akvaryum mu hediye edilmişti yoksa bana tanrı tarafından…akvaryumumda yaşayan binlerce göz…akvaryumumda yaşayan binlerce pis gülüşlü herifin ayak izleri…yanlarındaydım…görebiliyordum hepsini…çokçalardı..birden yine o küçük çocuk edasında saymak istedim hepsini…sayı boncuğum vardı…onları öyle sayardım o aklıma geldi..birden güldüm…demek ki hala olağan hayatın olağan bir yerindeydim …buna sevimdim ya da üzüldüm…bilemedim…bilmek lanetlenmektir derdi o heriflerden biri…bilmek çocuk “biz” gibilere tanırının verdiği bir lanettir o yüzden bildiğimiz kadar başımızı öne eğeriz başaklar gibi derdi..
sonra birden irkildim…tuhaf bir şey oldu belli belirsiz… ilk defa bana olağan gelmeyen bir şey…birden gözlerim kapandı…zorladım..tüm vücudumu zorlayarak açmaya çalıştıysam da olmadı ….. gözlerimin kapandığını hissettiğimde tanrıyı düşündüm…tanrı dedim benim ayak ucumda ölü lepisteslerimi besliyor..onlara köle, Japon balıklarıma efendi oluyor…pis gülüşlü heriflerle tanrıya güldük beraber…biz güldükçe o ağlıyordu… biz güldükçe o ağlıyordu …o kadar çok ağlıyordu ki artık adını bile unuttuğunu düşünmeye başlamıştım… … hezeyanlara boğuldu biz güldükçe…tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif olarak kaldı..en son bunu düşündüğümü hatırlıyorum…
tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif !...


murat uyanık

ama ben sormuyorum

son mektubu burada
sadece durdum gözüm hiç kapanmadı
çok
birşeyin ardından onu değilde onun en uzak vaktini düşünüyorum

çok

ardarda değişiyor çocukluğu
gişede üniformalı kadın hep başka bir belleği veriyor bana
sormuyor bilee
ama ben sormuyroum unuttum diroum
tipinin vurduğu paltosu soğuk annemle ilgili olamaz
benim o tonlar üstünde resmim ona gözleri kapalı idraksız hiç aklına gelmiyor

neden bir umurun olmaduığını sormayacağım bunu unutmuş
babamdan büyüğüm şimdi aklım almıyor tipinin vurduğu paltosu üstünde soğuk
nasıl olur nasıl anlayacağuını düşünüyorum

benim mavi bluz fonda seçtiğim şarkı onun sürüklenişi bana anlatıyor
bir ara bellektemii genel bir hafızadamı bir resim gibi karşımda donduğunu unutmuş
ben sormuyorum unuttum diyroum

onu anlamam için benim tekrar resimlerime çıkarıp dilini veriyor paltosunu çıkarıyor
ama hiç sormuyorum unuttum diyroum
ağlıyorum bewn ağlarken herzmanki gibi bilgi yine bilgi
iyice duruyorum bilgiden daha yavaş gözyaşları
onu deklanşörün baktığı yüzünde görüyorum


adını kimse sormadığoı halde acınacaklı hırçın karşıdan ona bakıyorum
adını kimse sormadığı halde hırçın tedbirsiz kendine birdaha dönüp bakmamak için bir resmi seçiyor

bir resmi seçiyor bir daha dönüp bakmamak için hiçbirşeye





daha fazla çıldırırsa onu nasıl hatırlarım

onu görmek istriyroum ama bunu nasıl hatırlarım



bilgi daha bilgisiz idraksız nerye bakacağını bilmeden

TanımsıZ

sessizlikten korktum da
aynanın karşısına geçip
iki kişi oldum
tek kişilik yalnızlığımda
görmezden geldim
aradaki kırılgan sayfayı
uzansam elim çarpacak…
kendime bile ulaşamazken
seni yanımda sanmak
saçmalıktı
yine de adını değiştirip
sevmeye çalıştım bu yalnızlığı
sonuç yaklaşık olarak “sen” çıksın diye
hep ihmal ettim kalbimin ağırlığını
ama artık
bir kütlesi bile kalmadı
sevgim sonsuz bile olsa
hep paydadaydı
ve seni sevgime böldüm
bölüm tanımsız
kalan bir gözyaşıydı…



özge özen
19.12.2007