Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Gölge oyunu

ceketime yapışmış insan soyu ! tutup dört koldan çekiyorlar beni,ellerini gördüm orada o kadar yabancıydılar…
kayıtsız duruşuma anlam veremezsin sen …birden ne oldu düşüncesine tıkılıp kalmanı da ben açıklayamam sana…usulcana baktığında gördüğün aslında benim eski gölgemdir…niceleri var yatak altına attığım…soğukluklarından ve de şekilsizliğe doğru gidişlerinden muzdaripler…kim açıklar bunu onlara…niceleri var böyle…her gece her gece komşunun oğluyla gölge oyunu oynardım …biriktirirdik onları ..onları bir gece yok oluşa teslim ederdik..yatak altı doldu taştı koyacak yer bulamadık sakın kızmayın bana ve de komşumun çocuğuna…şekilsizlik derim şekilsizlik sürer…
şekilsizlik kimlere kalmış bir bak çevrene ..kim sürmüş elinin kirli yanını suratına...ne oldu şaşırdın mı…tüm bu olanlar ve de tüm bu yazılanlar şekilsizlik tohumundan çıkma…hala anlayamadın mı…neden ölürsün bir gece…bir gece neden çıplak ayaklarınla holde koşturursun….sana dememiş miydik her şeyin eski bir anlamının olduğunu…neden anlamak istemedin…

ona mı seslendiniz ? yapmayın bunu bana …ne kadar yoruldum görmüyor musunuz..gün boyu taş taşıdım duvarıma…duvarım büyüdü büyüdü sonra içinden çıkamadı…yıktı kendini…şimdi ne kadar dövülsem az…oysaki kocaman bir duvar istemiştim sadece …üstüne şekilsizlik gölgelerimi sığdırabileceğim bir duvar hayaliydi tek istediğim…şimdi ne kadar sussam az…esrik bir rüzgara yakalanmışım, poşetleri havada uçuşturan türünden hemde …komşu çocuğu da unutmuş beni…bende sormadım kaç zamandır ne yapar ne yer ne içer…elleriyle yine mantar büyütür…kafası kırmızı üstü beyaz benekli olanlarından…şekilsizlik gölgelerini toprağa gömmüş içinden mantar çıkmış elleri yoksun kalmış…onları kendi iç sesiyle susturmuş…konuştukça konuşmuş birden ikna eder gibi olmuş…ama elleri kanmamış…biz mantarlarımızı isteriz diye tutturmuşlar…o da gölge oyununa devam etmiş evinde benden uzakta…bir gece köpek oluyormuş elleri …ikinci gün kuş…sakın artık bana sormayın onu.. adını seslenin o gelir zaten…siz de kalır bir süre… ve size esrik ülkelerden haberler verir..insan soylarının olmadığı “uygar” yerlerden… içinizden geçer her gece size mantar verir…ellerinize kondurur ve de odanızın birine çekilir…mumu yakar ve de gölge oyunlarını başlatır…çıplak ayaklarıyla holde gezer…ayakları üşür..şekilsizliğine üzülür ama ses etmez…hazır mısınız …adını seslenin yeter…size de gelecektir…size de çıkabilir…bekleyiniz…

çıplak ayaklarımla toprağa doğru koştum…çukuru hızlıca kazmaya başladım…çukur derinleştikçe ben derinleşiyordum…çukur derinleştikçe derinleşiyordum…tırnaklarımın arası toprak olana dek kazdım… o kadar kazdım ki artık parmaklarımı bile göremiyordum…onlarda şekilsizliğe büründüler… kazmayı bıraktım …komşu çocuğundan aldığım mantarları cebimden çıkararak tek tek toprağa gömdüm..hani şu kırmızın üstüne beyaz beyaz benekleri olanlarından…üstünü kapattım… duvarıma baktım artık gitmeye hazırdım…

Murat UYANIK


Hiç yorum yok: