Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

heyecanlanamıyorsanız blonde redhead tehlikesi kırmızısı baştan sarışın



hani biliyoruz, çocuklar doğarken, ebeveynler neler hissediyor, aile nasıl bir kurumdur ve her anne baba kendi çocuğunu nasıl “özel” görür... peki her anne baba böyle görüyor da hani kendi çocuğunu öte yanda şöyle atasözlerimiz de var “kargaya ya da kuzguna yavrusu şahan ya da şahin görünürmüş” ya da ne bileyim “kirpi yavrusunu pamuğum diye severmiş”

şimdi bu konuyu biraz daha açalım sonra da hemen sözü çok uzatmadan blondered head hakkında söyleyeceklerimize geçebiliriz... şimdi karga ya da kuzgun niye böyle görünüyor ve görünen doğru mu onu biraz karıştıralım... böyle görünüyor çünkü insan insanın parçasıdır, yakınınızda olanlar daha hayati parçalarınızdır o yüzden yakınlar daha güzel gelir ama hala aslında uzaklar da güzeldir siz bakmasanız ya da bakmayı unutsanız da orası da güzel ve her ebeveyn için kendi çocuğu “özel” dir dedik ya hani, çünkü gerçekten doğan her çocuk “özel” dir...
bunu niye söyledim çünkü sanat biraz budur, tüketime karşı üretilen her türlü üretim özel ve güzel ve değerlidir... birileri bir yerlerde yaşamı tüketirken durmadan, siz biraz müzisyen, biraz yazan, biraz okuyan, biraz sorgulayansanız (ki çoğaltılabilir bu böyle gidebilir) ; bu hayata bir şey doğuransanız, gerçekten de özel ve güzelsiniz demektir... bütün çekirdekler ayçiçeği olma niteliğini taşır ama çocukların içinde yetiştiği koşullara göre o çekirdek ayçiçeği değil de karbuz olabilir ya da patates olabilir ya da kabak olabilir ya da biber ya da ne bileyim olması umulandan başka bir evlat yetişiverir bazen... bakmışsınız yirmi yaşına gelmiş mesela diyelim ki... sizin onu doğurduğunuzda onu sandığınızdan ya da ondan umduğunuzdan bambaşka bir ürün olmuş çocuk, siz de şoka girmişsiniz mesela, niye ama hayretler içinde kalıyorsunuz ki, olabilir evet, çekirdeği siz dışarınıza yetiştirdiniz ama o da bi kendisi çekirdekti kendi çekirdeğiydi sizin çekirdeğiniz olmasının yanında...

sanırım anlatabildim demek istediğimi, her doğan insan yavrusu aslında ne bileyim bir kahraman tohumudur ve gerçekten çok özeldir ama özel tohumlar özel koşullarda güzel yetiştirilemiyorsa ya da yetiştirilmesine izin verilmiyorsa, tarla ayçiçeği yetiştireceği yerde çalıdikeniyle ya da yabani otlarla doladabilir... tarlamıza bakmazsak o otları ayıklamazsak, seçmezsek, güneşi ne kadar, suyu ne kadar, ne bileyim toprağımız nefes alacak ne kadar, her şey olabilir, her şeyin olmasını değil de bir şeyin olmasını istiyorsak bu bizim elimizde, şarkılarımız kaç yıllık olursa olsun hala o tarla duruyor her şey aynı yerinde duruyor hiç bir şey bir yere kaybolmuş filan değil baktığınız anda her şeyi bulabiliriz...
bütün bunların bir müzik yazısında ne işi olabilir şaşkınlığı için hemen açıklamamı da yapayım, grubumuz ebeveynlerini dehşete düşürebilecek dehşet güzelliğinde melankoli ve acı tohumu serpen bir grup ve onları dinlerken kalbinizi sökebileceklerini unutmayın... eğer kalp sandığınız organın yerinde bir ayrık otu varsa mesela ya da tarlanızdaki ürünlerinize dadanan herhangi bir böcek ya da yararsız bir ot varsa işte duyan yanlarınızda, blonde redhead’ın şarkıları onların hepsini sizin yerinize sökecek ve onlar şarkılarıyla kalbinize ya da kulaklarınıza bu işlemi yaparken, duyularınızı yerlerinden tamamen çekip almalarını istemiyorsanız, şarkıları dinlemeye başlamadan önce kendinize biraz gelmeniz gerektini, kendimize biraz gelmemiz gerektiğini hatırlatmak istedim...
grubumuz 70’ li yılların sonlarına doğru ilk olarak dört kişi tarafından kurulmuş ve ilk albümleri de bu dört kişi tarafından hazırlanmış, ama grubun solistlerinden biri (maki takahashi) daha sonra grubumuzdan ayrılmış, grubumuzun daha sonraki halini oluşturan üç kişimiz kimdir diyecek olursak grubun bayan solisti (grubun yarısı) japonya’ dan kazu makino ve italyan ikiz kardeşler simone pace ve amedeo pace
listeme blonde redhead’ den altı şarkı atıyorum öncelikle... sonra başka şarkılarını da dinleyeceğim ama en çok bu altı şarkı üzerinde durayım şimdilik, bir de bu şarkılar da yetmez, blonde redhead’ı anlatsan anlatsan bitemez... ben burda azıcık değineyim biraz; siz de ben de yazıdan sonra da grubumuzu dinlemeye devam edelim sonra nasılsa...

ilk olarak “sw” şarkısıyla tanıştığım grubumuz, yüksek duygular için geliştirilmiş bir grup gibi, yani hani yükseldiğinizde, sizinle aynı yükseklikte bir şarkı dinlerseniz bu size ne kadar nerede olduğunuzu hatırlatıyor, bilinciniz yerine geliyor... insan da böylece “hımm ben çok yükselmişim tamam biraz aşağıya, hadi birazcık” filan diyebilmiş oluyor yani denge sağlayıcı şarkılar yapıyor blonde redhead, harika şarkılar yapıyor : )
ikinci şarkımız “falling man” ben bu şarkıya aşığım, ki dinlerseniz belki siz de olursunuz : ) ne bileyim sahiden çok güzel söylemiş solist... çok güzel başka ne diyeyim çok güzel olunca insan aşk duyuyor yani öyle oluyor şarkıya karşı... “bana aşık olabilirsin” şarkısı gibi “ben düşüyor görünürüm ama seni düşürürüm ateşe” diyor sanki hınzırlık var gibi
“misery is a butterfly” misery ne demekti bakıyoruz hemen, sefil demekmiş hay allah, neyse işte, missery is a butterfly yani ne diyor bize bu şarkıda harika sesli solistimiz (sahi kazu’nun sesi ayrı bir güzel en güzel onun sesi grupta bence; acımsı bir tonu var ama acayip hülyalı bir ses aynı zamanda) sefil bir kelebek ne derse bu şarkı da onu söylüyordur sanırım ama dediğim gibi kelebeğin kendisine sefil diyebilmesi gerçekçiliği var ortada bu da ne demek şu demek ki gerçek daima güzeldir, ne kadar kötü bir hali varsa olsun gerçek güzeldir.
“bipolar” isimli şarkıları adını bir duygudurumdan alıyor, bipolar latincede çift kutuplu anlamına gelen bir kelime yine bu kelimenin hastalık diye anılan bir de bipolar bozukluğu var insanları bozmuşlar yine doktorlarımız, neyse işte, bipolar da blonde redhead’ ın diğer parçalarında olduğu gibi heyecan oranı yüksek bir şarkı, koparıyor, tutuyor, sıkıyor, derbeder ediyor... güzel güzel sesleriyle bir güzel olduğumuz halleri bizlere belli edip; bölünmüşlüklerimizi anlamamızı sağlayarak kendi gerçeklerimize ve bütünlüklerimize doğru uğurluyor bizi bu güçlü şarkımız da...
hımm geçiyoruz nefret duygumuza da bir adet şarkı yapmışlar blonde redhead lar... neydi bu şarkımızın uzun adı “hated because of great qualities”, “öfkelisin ama şu şu yüzden sen böyle böylesin” şarkısı sanırım bu şarkı ve grubumuzun çok sevdiğim şarkılarından bu şarkı da ve elbette yine solistimizin o muhteşem sesi ne diyor mutlaka dinleyelim

altıncı şarkımı boş bırakmıştım şimdi de onu seçelim dinlediğimiz diğer şarkılardan... hım şöyle yapıyorum altıncı parçamı elimde kalan blonde redhead parçalarının tümü olarak kabul edip bu şarkıların adlarını sayıyorum ve yazıyorum buraya: 23-- astroboy -- for the demaged -- melody -- pink love-- maddening cloud--elephant women -- dr. strangeluv -- a cure -- doll is mine
yaptıkları müziğin portishead’ i anımsattığını söyleyenler olmuş ki bu doğrudur, ayrıca ben şarkılarını dinlemek için listeye attığımda blonde redhead’e artı olarak radiohead’ in “let down” şarkısını da hediye ettim kendime ve dikkat ettiyseniz bu üç grubun da bir başı var yani kafasız değiller... web siteleri de gerçekten çok güzel ve değişik reklamını da yapmış olayım www. http://www.blonde-redhead.com/ bu arada yazıları hazırlarken halkın sözlüğü sandığımız ekşi sözlüğü kullanıyoruz, oradan birileri okur belki bu yazıyı artık reklam almasanız ne kadar güzel olur diye düşünüyorum, hani zaten onca güzel sözlük yazarınızla zaten ne kadar zenginsiniz, para da kazanmayıverseniz olmaz mı yani reklam filan içimiz soğudu... neyse bir de burada grubumuzun albüm adlarını da verelim,

1993 blonde redhead
1995 la mia vita violenta
1997 fake can be just as good
1998 in an expression of the inexpressible
2000 melody of certain damaged lemons
2000 melodie citronique (ep)
2002 fake can be just as good (japonya bonus parçaları)
2004 elephant woman (single)
2004 misery is a butterfly
2004 equus (single)
2005 the secret society of butterflies (ep)
2007 23

şimdilik bu kadar olsun, bir de belirteyim şarkılarda sevgi sıralaması yapmadım, zaten dinleyenler grubumuzun işte tüm şarkılarının ne kadar birbirinden heyecanlı ve güzel olduklarını biliyordur, grubu henüz bilmeyenler ve ilk kez dinleyecek olanlar için de ben şunu da söylemiş olayım, yüksek sesle dinlerseniz bazen kalbinizin sıkışması filan mümkün onun için hani birden baktınız ki çok daraldınız şarkıyı pat diye kapatın birden, bir uyarı olarak bu da burda dursun... karşımızda gerçekten çok sağlam yalan söyleyen bir grup var... şarkı adları neyse o adın genetiğini bozuyor grubumuz, zaten grup, adını d.n.a isimli bir başka müzik grubunun bir şarkısından almış... mesela “pink love” şarkısı diyelim ki böyle “oo pembe aşk ne kadar hoş” filan diyor ya dinleyince o pembe aşk nasıl bir pembe kız aşkı anlıyorsunuz, dinlersek anlayabiliriz evet : )


Hiç yorum yok: