Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

ARANOA:BİR ZAMANE MASALCISI



İnanın bana, “herkesin bir masalı vardır” lafı bir klişeden ibaret değildir. Sadece çok dillendirilmiştir. Çok dillendirilmiş ve altındaki anlam çok ötelenmiştir.  Çünkü hayatlarında sadece dantelli elbiseler, parlak ışıklar, öpülesi kurbağalar ve masal kuşları bulunanların değil, aklınıza gelebilecek her insanın ardında anılar, başka insanlar ve şehirler vardır ve elbette her şehrin de bir anlatıcısı…
Yani dünya masalı en iyi olanı değil, onu en iyi anlatanı ödüllendirir.
“Mesela kim?”dediğinizi duyar gibiyim, size hemen bir isim verebilirim: Fernando Leon De Aranoa.
İsmi bile bir masaldan fırlamış gibi duran bu beyefendi, bana kalırsa İspanya’nın ve değeri anlaşıldığında bütün dünyanın en iyi anlatıcılarından biri olacak. Yaptığı filmlerle bunu birçok kez kanıtladı ve bundan sonra da kanıtlayacağına eminim.
İspanya’nın el üstünde tuttuğu bu güzide  (ve hadi dürüstlüğü elden bırakmadan konuşalım ki yakışıklı) yönetmen- masalcısı, Türkiye’de ismen bilinmese bile, Güneşli Pazartesiler filmiyle pek çok insanın ruh dünyasına konuk olmuştur. Evet, dikkatinizi çektiği üzere ekranına filan demiyorum, çünkü bazı filmler bir ruhla seyre dalınır ve izleri de yine ruhun bir köşesine sığınır. Sonra aralıklarla ve yeri geldikçe saklandığı yerden çıkıp ruhunuzun en ince noktasından bir kez daha yakalar sizi. Güneşli Pazartesiler, Amador ve Prenceas yönetmenin söylediklerimi en kuvvetli temellendiren üç filmi ve Amador’u Film Ekimi’nde de görmeniz mümkün.

Aranoa, izleyicisini yaşarken herkesin farkında olarak ya da olmayarak özlediği ve deli gibi eksikliğini çektiği bir duyguya götürüyor: İnsanların hikâyelerini gözlemlemekten yola çıkarak kendi romanlarını, ruh dünyalarını ve ıslak kırık bir geceyi tanımak ve bunun tatlı derdiyle yaşayıp gitmek…
Aranoa, yağmurlu pencereler, puslu şehir manzaraları, sadece kaybedenlerin hayatında bulunan ışık seli, gözyaşı ve çekmecelerde unutulmuş mektuplar demek. Zor hayatlarımızın bir yerinde kalbimizin sadece bir organ olmadığını anlamak ve serin bir akşamüstünün ya da sevdiğimizi birinin gözlerindeki ışığın, yaşamak için bir direnç olabileceğini fark etmek demek. Sınıflar arası uçurumun yaşamı çelişkilerle ve çaresizlikle kuşattığı dünyada ayakta durmanın ve direnmenin ne olduğunu destansı değil de olduğu gibi, yani hepimiz ve herkes nasıl yaşıyorsa öyle anlatmak ve çizdiği karakterlerle masallara yeniden inanmak demek.



Evet, Aranoa aslında bizi sömüren ve zorlayan koşullarla örülmüş düzenin çarkına kapılmışken, bir dişlinin işleyişini değiştirerek hayata karşı direnebileceğimize dair sözcülük yapıyor. Direnmenin görkemli masalını koyuyor önümüze. Liman işçileri, seks işçileri, bakıcılar, yoksul aileler ve daha pek çok kahraman bu muhteşem yönetmenin elinde kendi romanını oluşturabiliyor. Aslında bu kahramanların olduğundan değilse de göründüğünden farklı, muhteşem renkli insanlar olduğunu ve aslında her birimizin içinde açığa çıkmayı bekleyen renklerin bulunduğunu bize muazzam bir sinema dili kullanarak veriyor.
Aranoa, kurmacaların yapay ve yavan dünyasından kurtulup kendinizden bile daha gerçek fakat özellikleri düşünüldüğünde yerlerinde olmak isteyeceğiniz karakterler çıkarıyor karşımıza. Başarısı ve samimiyeti bundan bana kalırsa. Bize çok güzel masallar anlatıyor ve iyi ki hiçbirinde prensler, prensesler, kurbağalar, periler ve büyücüler yok. Yani bunların hepsi bizim masalımız.

Soylu kalemleri, ünlü yönetmenleri, filmde hareket ve görsellik peşinde koşanları bir yana bırakın. Kalbinizin en hassas olduğu günlerden birindeyseniz, hayat sizi fazlaca zorluyorsa, hüzünlü ve aynı zamanda tatlı bir rüzgâr arıyorsanız eğer… Üstüne üstlük bir de sebebini ömür boyu anlayamadığınız bir hüznün kırıklığını taşıyorsanız içinizde gizli gizli, kahvenizi yapın, mevsime göre battaniyenizi alın ya da odanızın camlarını açın ki rüzgâr saçlarınızı yalasın ve bir Aranoa filmi izleyin.
Kalbinizde bir şeylerin yer değiştirdiğini fark edeceksiniz.


Ve meraklısı için bağlantılar:

Hiç yorum yok: