Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

sözlü tarih

                     -kuruluş-
kendini kucaklamaya ezber bir suç boğdu
bu
tırnağını dudağına aşık eden
ilk es idi sanki
       ki ruja kan bulaşmamış saatlere solukluydu
parmak aralarında çarşaf
akşamdan kalma bir dumanı öper kadar
boş yastık
ve kekelemeyi bile becerememiş gözler
üzerinde diş izleri olan bir bardağa kandı
 
                        yuvarlanmak
 
           -yükseliş-
üşüyordu
yabancı bir alfabede tanıdık bir eğri
gözlerinde
pencereyle sokak arasındaki gölgeler
hiç'den korkmuş
kum kokularıyla kırılıyordu
ve yerleşik ellerim
ege'den
       ki kirpiklerine değin tuzdular
güz tayları bekliyordu
 
                     yakalanmak
 
              -fetret-
 
kışa yakışmadı us
üstünü başını örttü
doku ak-tı
gitmek isteyenin gidemeyişi gibi döküldü kahve
ten, duman, tüy
kar titredi
sesiz bir aşkın serserilere kuytulanışı
susuverdi şaraba
      ki sokak! ayalarını öptüğüm..........
çok fena yaprak döktü
 
             kilitlenmek
 
                     -çöküş-
bu kente gelemeyen bir trenin hüznü içimdeki
bir çay daha için
ertelenmiş intiharlar
ve talihimin arsız
yara rengi gözleri
sen.
şu doğuramadığım
 
susturamadığım
   su damlası
     ki en çok yosundan umduğum
yakalayamadığım
   şiir tay
      aslım topraktı oysa
ve kilitleyemediğim
  göçebe dudaklarım
    susamış morlar ülkesi
dahi yuvarlanışım
   zaman
hangi tarih affeder ki
sininde mermere kesmiş aşkın
seviş(il)memiş dizelerini,
Ege’yi.........

Hiç yorum yok: