Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

GRİ TAVANLI BİR ODA



Gri tavanlı bir oda düşünün, ve o odanın içini kendinizle doldurun…

İnce küçük bir sıvı gibi ..yani akışkan ve de fazlaca hünerli…zevk ve tecrübe ile bileşkesini tamamlamış bir sıvı ..ve de bu bileşke uğruna türlü kırmızıyı kurban vermiş bir sıvı.. ilkin o sıvının tüm benliklerden geçtiğini düşünün …tümünü bir amaç uğruna öldürüp, içinden geçtiği ruhlara başka bir hayat verdiğini ve de böylece herkesin kutsanmış bir aziz gibi oradan oraya savrulduğunu düşünün …ya da düşünmek de ne kelime, bizzat görün…gözlerinizi gri tavandan bir süreliğine ayırıp az ileride ışığın yanında birbirlerine sokulmuş şakın şaşkın duran o insancıkları görün…onların nasıl da iç içe geçtiklerini, ve de ilk kıvrımda nasıl da kopacaklarını, ve de alt üst olup ince bir sıvı gibi bu hayatın kanalizasyonlarından akacaklarını hissedin…çok mu rahatsız edici tüm bunlar…tüm bu insanlar tiksindirici mi …o zaman kendinize korunaklı yeni yeni küçük evrenler yaratın…içine hiçbir aklın öngöremeyeceği türden zehirli yaşamları kusun….zehirli yaşamlara sunacağınız aklı başında  panzehiri yüksek insanlara çıkartın adınızı…ve de kendinizi ve tüm bu olanları ve de tüm bu  geceyi ve yaşanmış ve de  yaşanacak olan tüm gecelere tiksintiyle bakın… yanlarından uzaklaştığınız insanlara tekrar bir bakın…evet tam da şimdi bir yılan gibi içinize kadar sokulmuş adına  aziz dedikleri insanı görün …ellerini ilahi bir kudrete kaldırır gibi yapan ama yine de bundan bile bir sonuç çıkarma edasında olmayan bu insana gizliden gülümseyin…evet gülümseyin ki adını bile unutsun ve de size hiçbir maddede olamayacak kadar hafif ve de duyduğunuzda sizi kaskatı yapan bir gölgenin hiç gidilmemiş, ve hiçbir güneşin yakmadığı o etnik coğrafyaları anlatsın….ona adını sorun…bilin ki bilemeyecek…bilin ki gökyüzünün  bir yerinden elleri boşluğa çakılmış…ama onda inatla ve de hınca hınç bir  kudret arayışı…ah ona tüm bunlar nedensiz deyin…tüm bunlar daha önceden yaşandı…ve de tüm bunlar başkalarının kabusu bile olamayacakken tam da burada,  şu anda gerçekliğinden şüphe götürmez bir şekilde yaşandı…yaşanıyor…tüm bu hayatın gizli saklı öngörüleri, kimyasallarla karıştırılmış bilinç dışı bir aklın anlık öngörüleri….rüya bilmecesi….aklın bir anlık sapması ve de yine o aklın en keskin yarlarından atlayan insancıkların en delisi… en koyusu….en kırmızısı…en senden olanı…senden en ayrıksı olanı…görüp göreceği sadece bu olduğuna kendini inandırmış ve yine bu yüzden yüzünde en sessiz gülümsemesiyle ötede duran… görün ellerinizle ve de tüm o gururlu aklınızla…sarmal bir yay gibi sizi çepeçevre saran o ritmik dansın kafafonik gürültüsüyle…     görün çünkü hepsi yaşandı.. görün çünkü hepsi yalansız bir gerçeklikte oluyordu…ve de tüm bunlar kendi kaosunu yaratırken her şeyi alt ediyordu…biliyordum o ince sıvı akışkan bir yalnızlıkta ilerliyordu….hepsi, bir tek ona çıkıyordu…ve de yine o ruhla aydınlanıp sonsuz bir törenle birleşiyordu..

ilk kurban bir erkek ve bir kadındı …çünkü bir erkeğe en çok yakışan acıysa, bir kadına da en çok yakışan kırmızıydı…doğuyorlardı ve de doğup ağlayarak o ilk hünerlerini geliştiriyorlardı…acıya doğup yine ona dönüşecek olan bir gezegenin ilk nefes alışcısı gibiydiler.. bunlar da aziz olamazlardı  ve  bu her hallerinden beli oluyordu.. ve yine bu yüzden oradan oraya savrulmaktansa birbirlerine savruldular… bu bir kandırmacadan ibaretti ama bilmiyorlardı.. bilmiyorlardı çünkü  çoktan  ruhlarına girilmiş, üstlerine gidilmiş ve de fazlasıyla onların yarattığı bu gerçekliğe bulanmışlardı…korkmuyorlardı ses etmediler bile .. sadece sessizce o törenin gidişatına uyum sağladılar.. çünkü onlardan istenilen buydu.. çünkü bir kurban kırmızının gerçekliği kadar gerçektir.. çünkü tüm kurbanlar acı çekmeye bayılır…çünkü tüm kurbanlar kırmızıya bayılır… çünkü tüm kurbanlar ölmemeye değil ölmeye bayılır...çünkü tüm kurbanlar onu öldürecek olana bayılır…içten içe hep bunu ister…zevk acıyla açığa çıkar….ve de acı ölümü kutsar ..ve ona yeniden hiç tadılmamış yeni yeni yaşamlar sunar…

tüm bunlar oldu çünkü siz oldunuz…tüm bunlar gri tavanlı ve de sadece loş bir ışığın aydınlattığı o bu odada yaşandı…biliyordum çünkü siz biliyordunuz…evet yaşandı çünkü siz yaşadınız…ben her adımında bu dünyanın gizliden ve de sessizce bu ilahi törene uzaktan bakanı oynadım… ellerimde en masumundan bahara dair taze tomurcuklarla…ve de güzel olan ne varsa işte, güzel diye nitelenen ne varsa tam da onlarla gelmiştim…zıtlıkları yaratanın yine o zıtlık olduğunu bildiğimden ve de yine bu zıtlığın, yani iyi ve de kötünün, güzel ile çirkinin içinden çıkan o ayrıksı tadın dillerde yarattığı o derin karmaşadan ilham aldım…tüm bunlar bunun ince bir yansıması gibiydi….çünkü biliyordum bu gri tavanlı oda eşsiz bir birlikteliğin ürünüydü…tanrıyla kurbanları arasında yaşanan o ilahi komedya gibi, tanrının onu inkar eden masum çocukları gibi, tanrının gölgesine tekinsiz bir huzurla yaslanmış duran azizler gibi, sana tanrının adını söylediğinde bilinç dışı bir şekilde tam da ona dönüşen çocuk tanrılar gibi, hepsi bu odada yaşandı…birbirlerine sarılmış ve de birbirlerine muhtaç olduğunu düşünmekten başka bir şey düşünemez hala gelen insancıklar, birbirlerine sarılmış ve de gerçek gerçek diye inleyen ve de yine bu inatla doğan ve de yine bu inatla ölecek olan tüm o tanrılar…tanrı çocuklar…çocuk tanrılar…o tanrıların sessiz ama içten içe huzursuz azizleri…o tanrıların azizleri…hepsi ama hepsi bu gri tavanlı odada ellerinde abaküs gün sayıyorlardı… tüm tanrılar insan boncuklarını sayıyorlardı…. türlü türlüsü ve de en gizlisinden en bilinenine kadar hemen hemen hepsi, sayıyorlardı.. ve de saydıkça gün biriktiriyorlardı…ve de biriktirdikçe ölüyor ve de öldürüyorlardı…ince akışkan bir sıvı gibi insancıklarını sayıyor ve de onlardan gün biriktiriyorlardı…azizler de onların resmi muhasebecileri gibi ellerinde siyah defterleri kayıt tutuyorlardı…bir insan…iki insan …üç yüz altmış beş milyar insan …insanlarda bir köşeye pusmuş ya bu durumu kabulleniyor ya da tüm ruhlarıyla direniyorlardı….bunların hepsini gördüm…çünkü siz gördünüz…çünkü bunların hepsi sizin yanıbaşınızda oldu… birdenbire ama şaşmaz bir ritimle her gece sizin gri tavanlı odanızda oldu tüm bunlar…

şimdi sizi aydınlığa mı çıkardılar ….ilkin gözleriniz mi yandı o kızgın ışığın altında…şimdi ne yapacaksınız anlatın bir de ben dinleyeyim sizden …anlatın tüm bu olanları ve de tüm geçmiş  ve de tüm geleceğe ait hikayelerinizi…masallarınızı...anlatın, sizi dinlemeye de odaklandım şimdi…şimdi ne yapacaksınız tüm o solgun gülüşlerinizle…size gerçek gerçek diye inatla söyledikleri o amaçsız sözcüklerle…anlatın…gri tavanlı odanızı, o gri tavanlı odanızda yaşanmış ve daha da yaşanacak olan binlerce görüntüyü ve de o görüntünün zihinlerde açığa çıkan kozmik akıl sapmasını…anlatın, lütfen bir kez ve de yavaşça tıpkı yaşar gibi en ince ayrıntısına kadar sektirmeden her şeyi bir güzel anlatın…

Gri tavanlı bir oda düşünün, ve o odanın içinde kendinizi bir sabah ölmüş  bulun !











Hiç yorum yok: