Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Cibiliyetsiz Yalnızlıklar Sokağında Hüzünlü Carmen ile Yaralı Don Kişot

Siz hiç Don Kişot oldunuz mu biraz? Sonra yel değirmenlerine aşık olup yenildiniz mi?

Hani serin bir sabahta, Kadıköy iskelesinde beklerken, bu vapura binmezsem 7, 45’e vurgun olup durur mu diye kendi var oluşundan bile utanç duyan bir umutla düşündüğünüz oldu mu?

Ya da o vapurda, ruhları ceketlerine sıkışmış, kravatları tarafından nefes yolları tıkanan, “kendilerine kötü bir şey yapmalarından” korkan yakınlarına rağmen kurtarılamayacak, iyi giyimli kurbanları görünce; “Eller yukarı! Herkes beyefendiliğini yere bıraksın!” diye bağırmak istediğiniz?

Benim oldu, ama hanımefendiliğim buna el vermediği gibi, “Onların kendilerine kötü bir şey yapmalarından bize ne efendimiz?” dedi içimdeki Olric’vari ses. Hakikaten bana ne? Ben sadece kravatların katil olmasına üzülüyorum.

Yoksa en az Hobbes’un realizmi kadar bencilim, toplum sözleşmesine karşı gelecek kadar da cesur. Nitekim her sözleşmede çekincelerim var ve gayr-ı meşru nedenlerim. Doğuştan kanatlarım yok ama nedenini bilmediğim sonuçlarım var, kırıklarım. Bu yüzden günahlarım. Fakat bir kırmızı, Carmen’in tüm şiddetini meşrulaştırmıyor mu?

Masumum işte. Suçumu kabul etmeyin. Seyyar mahkemelerde görücü usülü cellatlara vermeyin beni. Ben kendi halinde olmayan bir kadınım. Başka birinin halindeyim çoğu zaman. Ve bir gözyaşı insanlığa dair soykırım yapıyor içimde zaman zaman. Yoruluyorum, bir şarkıya kıvrılıp uyuyakalıyorum. Ben ne zaman uyuyakalsam Tanrı yorganı kendi üzerine çekiyor, üşüyorum. Siyah beyaz rüyalar görüyorum. Ama dudaklarım kırmızı…

Sahi, siz hiç İstanbul’u öptünüz mü?

İstanbul zamandır. Zamansa başlı başına bir melankoli. Her an, geçmiştir. Her geçmiş içinde  biraz insanlık, biraz hal, birkaç dudak ve bir şehir taşır. Ben ne zaman İstanbul’u öpsem bir dudak, insanlığın bir halinde, bir şehri aldatır. Bu cibiliyetsiz yalnızlıklar sokağında marifet iltifata tabidir. Hiçbir yemin gerçekten edilmemişken bir şehri aldatmak insanlık halidir. Oysa ben seni hiçbir halimde aldatmadım İstanbul.
                                                                                                                    
Sen yine de üzül. Bütün güzellikler üzgündür. Şehirler suskun. Aynalar irrasyoneldir. Çünkü bütün yansımalar romantiktir.  Bak yüzüne, gücüne gitse de çizgilerinde hiyerarşik bir hüzün gizlidir. Çirkinlikler de üzgündür. Bu, işgal edilmiş bir ülkenin devrilmiş liderinin pişmanlıkları kadar gerçektir. Ne yazık ki hiçbir hukuk düzeninde pişmanlık suçu hafifletmez ama her hukuk bir düzen değildir. Cezalar, ruhlara orantısızdır çoğu zaman.

Eylül’de, mevsim bir şehrin koynuna girdiğinde, her Carmen’in edebiyatı içinde parçalanır, içine içindekileri sığdıramaz ve her Don Kişot yaralıdır biraz.

Siz hiç yel değirmenlerine aşık oldunuz mu?

Özge Özen - 12.09.2011

Hiç yorum yok: