Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Görüntü


Görüntü,görüntüler…birbirinin içine geçmiş inceden sızan kesik ama güçlü görüntüler…birbirine aldırmaz ama bir o kadar da birbirinin tutku esiri görüntüler…tek bir kıpırtıda anlaşılacak kadar safça bir iyiliğe tutunmuş ama onunla ne yapacağını bilemeyen birinin görüntüsü…bu benim görüntüm mü ? yoksa bu sen misin ? ellerin mi şaşıyor şimdi hadi anlat biraz..gözlerin mi susuyor tüm bu gördüklerine hadi gör biraz…neden diye sorarsan sana sonunu söylerler…ah yakın bizi geceye..eski bir ritüel gibi kurban edin bizi geceye…şimdi mi diye sorarsan sana efsanelerden,masallardan bahsederler…hadi şimdi kandır aklını…boya geceye…pastel bir siyah geceye akışkan bir sıvı olarak ak…ben biliyorumlarla başlayan o kesif cümlelerin ve hiçbir sonuca bağlanamayacak ama  duyduğunda yine de içini birden kıpırdatacak kadar çocuksu ve o saf halleriyle gelecek olanlara şaşırırmış gibi yapanlara inat kurduğun cümlelerin…cümlelerinin sonu olmuyor …ah yine o sonu tatmamak içinse bu baştan yazılmış ve oynana oynana eskimiş taşlarına öykündüğün o sek-sek oyunu gibi…hani mermerden köşeleri yuvarlatılmış taşların vardı senin,sırf o sek-sek oyunu için yaptığın…evet evet köşeleri yuvarlatılmış…hayatı tıpkı o sek-sek taşına benzettiğinden olsa gerek ve hayatı tıpkı o yuvarlatılmış taş gibi naifçe yaşamayı isteyecek kadar özenle sakladığın sek-sek taşların…cümlelerin sonu yok ki…neyin olsun..istemiyoruz hayır bu değil ki…bak şimdi görüntüler sızıyor içeri…bilindik, yani tüm o aklın hepsini bildiği ve yine aklın, o çok akıllı aklın içinden süzüp sana kadar ulaştırdığı görüntüler…ama yok ki …bildik mi ki bu da bunun eseri olacak kadar…ve o burjuvazi ve de o aristokrasi müzelerinde gösterilecek kadar sanatsal bir değeri taşıyan tablolar gibi olursa bu görüntüler şaşırır kalır insanlar bize…bak diyorum ki senin görüntülerin pastoral bir öğleden sonrası resmi gibi…hani ortaçağ düşkünlükleri ve de kırmızı şarap tadı gibi bir şey olsaydı bu belki de içilecek kadar olurdu…ve de kana kana susuzluğumuzla içerken biz bu öğleden sonrası resmini, çokça heybetli ve de çokça karanlık bir resme de dönüşebilirdik…ve yine asılı kalırdık zamana…çünkü ölmüyor işte…ne yapsan ölmüyor..ölmüyoruz…çünkü inatla son yok diye bağırken sen, ben taa en tepende dikilirken sana tüm bunların aslında hiç yaşanmayan bir ansızlık önsezileri olduğunu ve tüm bunları zamanla unutabileceğimizi ve de sonun aslında tam da bunun içinde saklı olduğunu anlatabilirdim..sen,adına delirium dedikleri benimse adına senin,senden çıkması olarak algıladığım o anlarda bile bunu düşünmedim..çünkü öğretilenler asıl o son içindi..çünkü o görüntülerin adına halüsinasyon dediler..yok bir şey demişlerdi …sana uyu bile dediler…bak işte o efsaneler tüm bunların bildirisi gibi…yani olanla bitenle ve de onların arasındakilerle gelmişlerdi sana…ve de ellerinde sana deva olacak bitkiler…bitkiler ellerinde ve sessiz gölgene deva olacağını düşündükleri sanatsal çağrışımlar…yok bu da değil biliyorsun..çünkü sen hazzın o muhteşem gölgesine tek elle görülmeyen boyalar sürdüğünde bunların hepsini çizeceklerdi… siyah boyalarla kapatacakları yazılar gibi ve de o siyah boyalarla senin üstüne üstüne gelirken, senin eski bir oyuncağa sarılır gibi bana sarılacağını da tahmin edebilirlerdi..son, sadece eski bir tahta oyuncakta kalabilirmiş gibi…ama  sen inatla o oyuncağın en eski parçasından ,en eskimiş parçasından yeni yeni yüzler yaratırken ki heyecanını bilirler miydi..çokça kaotik bir bütünsel ve de tinsel bir varoluş açısı gibi bu…ve yüzüne çizdiğin o boyalar gibi şiirseldin sen…yoruluyor musun ki, anca senin yokluğunla anlaşılabilir bir yüz takındın kendine…çünkü çünkü çünkü biliyorlardı son yok dediğin her an kendilerinden geçeceklerdi …çünkü biliyorlardı sen her öğleden sonrası o gökyüzünü seyre daldığında bunun esrik bir anlamı olacaktı..korkuyorlardı biliyorsun..ama senin aldırmaz görüntünün ardındakileri görebilecek kadar senden çalmadılar…yoruluyor musun ..yoruyorlar mı seni..hadi söyle onlara…halüsinasyon de onlara rahatlasınlar ..tamamen tehlikeli aklın sarhoşluğu de onlara da  rahatlasınlar.. kendilerini iyi hissetsinlerki sonu görsünler…görüntülerin kaynağını araştırmak ve de derin uyku anında senin yüzünün aldığı her şekle binbir türlü anlamlar yükleyip yine o anlamlarla seni boğmak istedikleri günü hatırla…ama sadece bir kere hatırla ve unut…senden söz açmak istiyorum ben hala,unut…ki ben her öğleden sonrası senin o gökyüzüyle olan eşsiz dansını seyre dalarken,ve seni binbir hayranlıkla izlerken sana yakışan bir anı olmak istiyordum…çünkü tüm o şeytan uçurtmalarını sevdiğin gibi…ve de gökyüzünde onu yapan ne varsa ona hayranlığın gibi benim de sana olan hayranlığımın başka başka açıklamalarını arıyordum…tüm o görüntülerinin ardında seni sen yapan ya da senden hariç başka başka açıklamalarla senden söz açan her şeyde mümkün mertebe görmeye çalıştığım onca şekillerle benzetebilmek isteğimi kamçılayan sözcüklerine takılıyordum..çünkü kamçılıyordu beni…çünkü kamçılıyordun beni..ben fütursuzca ellerimi iki yana açıp o kutsal acıyla başım dönene kadar senin bana bunu yapmanı bekliyordum…ellerimi iki yana açıp senden doğacak o kutsal ışığı tüm vücudumda hissetmek istiyordum..hadi onlara sondan bahset de gidelim artık…geç olmadı mı geceye …geç olmadı mı artık…hadi onlara istedikleri bir son hazırla…çok iyi bir adamın tüm hayatı boyunca iyi bir insan olarak yaşadığı ve de iyi bir insan olarak öldüğü o hikayeyi anlat…kendilerini iyi hissetsinler…iyi sadece bu kadar yalıtılmışsa ve de insanlar inatla iyi iyi iyi diye sinirli sinirli haykırıyorlarsa şüphe duymazlar mı…biliyorsun sende, iyi sadece buna yarıyor işte…daha net görüntüler mi elde ettiler şimdi…daha çok iyi …daha çok iyi …ah unutturacaklar sana bak ben sana söylüyorum…çünkü beynin iki lobu da sürekli iyiye konuşlanmış…nedir bu iyi nedir hadi artık söz açma onlardan…senin o parlak görüntülerinin sırrını soracaklar sana ve de seni tüm çıplaklığıyla saran ışığın kaynağını arayacaklar ve de tüm arsızlıklarıyla soracaklar sana…hadi tüm bunlara tanrı de de  kurtulalım ..tüm bunlara tanrı de ki bıraksınlar bizi…çünkü son dediklerinin karşılığı olsa olsa tanrı olabilirmiş gibi onlara…ve de seni saran tüm o sözcükler olsa olsa tanrıdan çıkmış gibi…şaşırıyorlar değil mi hala…şaşırıyorum ben hala, ki ellerimde  senin boyaların dolaşır…iç içe geçmiş görüntülerin vücutta şekil bulmuş hali gibi ….elime çizdiğin tüm o şekillerin bendeki hali gibi…mağara duvarlarına çizilen tanrıların şekilleri gibi…

gitmeliyiz…hadi tüm bunların aslında olmadığını söyle … kurtulalım onlardan…şimdi sana küçük kırmızı haplar verecekler…kurtul onlardan..

 Görüntü,görüntüler…birbirinin içine geçmiş inceden sızan kesik ama güçlü görüntüler…birbirine aldırmaz ama bir o kadar da birbirinin tutku esiri görüntüler… görüntü,görüntüler bir mağara duvarında senin ellerime çizdiğin tanrının görüntüleri…








Hiç yorum yok: