Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

BİR İSKEMLEYE OTURMANIN 3 YOLU


Bir iskemle bulup oturursunuz

Oturduğunuz iskemleden etrafı seyredersiniz. Seyretmek hataların en kerizcesidir. Bir şeye ihtiyacı olan insanlar seyreder, benim gibilerse işine bakar. Yemeğini geniş alan yanılsaması yaratmak üzerine kurulu ayna kaplı duvarlara bakmaksızın yedikten sonra büfeden çıkıp gideceği yere yol alır. Oturduğunuz iskemleden etrafı seyrederken ayakta kalmış bir kız görürsünüz. Bakire olduğu düşünülen kadınlara halk dilinde kız denir. Kız lise üniforması giyiyordur fakat bunda bir sorun yoktur, zira siz de lisedesinizdir. Hatta işi belirginleştirelim, kantindesinizdir. Hiçbir lise kantininden istikrarlı bir sevgi doğmamıştır, yine de özel olduğunuza inanırsınız. Kıravatınızı gevşetip ayağa kalkarak ona yer verirsiniz. Gözlerinin içindeki gülümsemeyi daha o gülümsemeden farkedersiniz. İskemle rahatsızdır ve bu yüzden vicdan azabına yol açmamak için uzaklaşırsınız. İki ders sonra adınızı, bir sonraki öğle molasında sınıfınızı bulur. Ailenizden habersiz eve davetler başlar. Altı ay içinde hamile olduğunu öğrenirsiniz. Bir aile büyüğünden borç alarak yasadışı kürtaj yapması için bir klinikle anlaşırsınız. İşlem normalde beş yüz liradır. Kayıt tutulmayacağı için sekiz yüz ödersiniz. Artık tam anlamıyla kadınlığın tadına varmış olan kızdan o yaz ayrılsanız da, üniversite boyunca çekeceğiniz aylık bursun bir kısmını hiç dokunmaksızın bir adama, artık sizin hakkınızda çok şey bilen ve sizi taşaklarınızdan kavramış bulunan ve bu da yetmezmiş gibi, evinize ve ailenize erişim hakkı olan bir adama ödemek zorunda kalırsınız. Bu da, her ayın 7'sini doğmadan ölen bir "şey"in, on altı yaşınızda sizi neredeyse baba yapacak olan bir "şalala"nın depresif anısına adanmış özel bir gün yapar. En boktan kısım ise, doğum gününüz de bir ayın yedisindedir.

Bir iskemle bulup kendinizi öylece üstüne bırakıverirsiniz.

Uzak bir yazlıkta, ölü bir tatil sezonuna denk gelen bir hafta sonunda etrafta kimse gözükmezken, boş bir havuzun etrafına saçılmış iskemlelerden birini seçip kendinizi onun üstüne bırakırsınız. Rutin turlarını atarken ardarda size rastlayan yazlık bekçisiyle muhabbetinizi ilerletmeye karar verirsiniz. Günler geçtikçe bu muhabbete yazlıktan başka orta yaşlı adamlar da dahil olur ve bir Pazar akşamı toplu halde arabayla yola çıkılır. Size "sürpriz bir gezi" olarak sunulan seyahat Merkez'de orospu motellerinin bulunduğu bir bölgede çakıl taşlarıyla kaplı bir park yerinde neticelenir. Kadın olduğu kesinleşmiş kızlara halk dilinde orospu denir. Motelin girişinde fedailerce sert bakışlar yedikten sonra içeride oturtulduğunuz barın karşısındaki sedir döşenmiş şark köşesi benzeri turist kapanına bakakalırsınız. Etrafta Amerikalı turistler yerine elleri ceplerinde esmer adamların cirit atıyor oluşu, bu şark köşesini fuhuş sektöründen bağımsız, kendine ait bir hüzne kavuşturmaktadır. Kadehi otuz liradan (yazılı olmayan kurallar dahilinde) cebren bir kadeh viskiden sonra, sıra halinde, haute couture'ün oldukça uzağına düşen lateks elbiseli kadınlar şark köşesine kurulur. Sırayla esmer adamlar garsonu çağırarak kulağına fısıldar, bazen de eliyle işaret ederek aralarından birisini gösterirler. Sıra size geldiğinde zaman geçmiştir ve hemen yanınızda oturan yazlık bekçisi elindeki rakı kadehini yuvarlayıp garsonu çağırarak sizin için seçtiği orospuyu gösterir. Garson, "Buyrun," diyerek sizi ve kadını bir odaya götürür ve arkanızdan kapıyı kapatmadan önce sizden seksen euro alır. Bu tatilinizin geri kalanında harcamayı düşündüğünüz ve yarım saat öncesine kadar bu şekilde harcayacağınızı söyleseler ihtimal vermeyeceğiniz, ancak talihin kötücül güçleri özgür iradenizi elinizden almaya kalkıştığında direnmeye yeltenmediğiniz için az önce garsonluk yapan bir pezevengin, ya da daha kötüsü, pezevenklik yapan bir garsonun elinde yitirdiğiniz miktardır.
Duştan çıkan kadın yatağa uzanarak adının Anya, ya da ona benzer bir başka isim olduğunu söyler. Hızlı bir samimiyet ihtiyacı ortaya çıktığında yalnızca isminizi söyleyip susmanız yeterli bir başlangıçtır. Fuhuş sektöründe acil tanışıklıklar bu yolla karşılanır. 'Merhaba, ben Arzu. Bu da Kara Delik.' Bir kadına arzu üretiminin isim yoluyla gerçekleşmediğini, bir bağ kurabilmek için daha fazla veriye ihtiyaç duyduğunuzu yirmi dakika sonra boşaltmanız gereken bir motel odasında açıklamak zordur, orospuluk yapan bir kadına ise imkansız. Bu yüzden -odayı da, sizi de- çabuk boşaltabilmek adına genellikle sizi tahrik edeceğini düşündükleri isimleri o anda uydururlar. İnşaat işçisine benziyorsanız Çiğdem iş görür, fazla Batılı, fazla kentsoylu; becerilmeyi hak ediyor. Daha derin zevklere hitap etmek için 'Roksana' veya 'Badenaz' gibi asalet çağrıştıran isimler yeğlenir. 900'lü hatlara hırslanan bir köylüyseniz sadece 'Hasret' demesi yeterlidir. Tuttuğu an elinde kalırsınız. Etik değerlerinizi sorgulamak ile soyunmuş bir kadın arasında geçen on beş dakikalık bir bocalamadan sonra kumaşınızın buna uygun olmadığına karar verip pes edersiniz. Gitmeden önce bir duş daha alıp ("Sevişmedik?" "Stresimi atmaya yarıyor.") çıkarken Estonya'da ya da Letonya'da yaşayan sizin yaşınızda bir oğlu olduğunu söyler. On dakika sonra aşağıdaki barda bekçinin ve diğer yazlıkçının dışarı çıkmasını beklerken mideye iki kadeh daha indirirsiniz.

Bir iskemleye oturmadan önce saatinize bakarsınız.

Her şey potansiyel ve gerçeğin iç içe geçmiş görünümünden ibarettir. Kendinizi olasılıklarla, diğerlerini oldukları haliyle değerlendirirsiniz. Diğerleri iskemlede oturan size baktıklarında aklınızdan geçenleri okuyamaz, yalnızca sizi görürler: Geçmişten kalan çiçek bozuğu bir cildi, kemerli burnunuzu, sıkıntıyla birbirine dolanmış ayak bileklerinizi ve -aklınızı okuyabilmeleriyle ilgili tek istisna budur- güvensizliğinizi. Terkedildiğinizde "yirmi birinci yüzyılın umut vaadeden genç yönetmeni" terkedilmemiştir, annesiyle birlikte yaşayan ve ödünç kamerayla kotarılmış tüm kısa filmleri, bayık bir metroda kendi kendine yabancılaşan ne idüğü belirsiz figürler hakkında olan bir adam terkedilmiştir. Her şey olasılıklarla doludur, yanınızda oturan iş arkadaşınız on gün içinde şehrin ilk seri katili olmaya adaydır belki, fakat aynı anda her şey yalındır - dolmakalemi dişlemekte ve pörtföy hazırlamaktadır. Bir işe başlamadan önce etrafınıza bakar ve orada kaç yıl geçireceğinizi hesaplarsınız. Bazı işler altı aylıktır, bazı borçları kapatmak için girersiniz. Bazıları özgeçmişte en az üç yılınızı hakediyordur. Bir sonraki büyük lokma için yem olacak bir referanstır. Sözgelimi Serdar Turgut'un köşe yazıları aslında oldukça yalnız ve dışlanmıştır. Kendisi varolmayan bir okura hitap etmekten çekinmez, okuruna -her nerede ikamet ediyorsa (?)- Los Angeles'ta "evinden" çıkıp şehri dolaşmadan önce okuması gerektiğini düşündüğü kitapları sıralar. İronik olan ise bunu HT gazetesinde İngilizce dışında bir dille yapıyor olmasıdır. Bu bakımdan Turgut'un eksen kayması, onun o zeki görünmek isteyen aşağılayıcı üslubunun altındaki saf Anadolu mimarisinde aranmalıdır. Aydın olmak ister, fakat bunu okey masasında talep eder. Doğal olarak masadaki herkes tarafından taşlanır.Her bokta kendisine danıştığımız üzere, "Freud diyor ki", medeniyet denilen organizma, başlı başına cinsel güdülerimizin bastırılarak farklı alanlara kanalize edilişinden doğar. Çiftleşmek adına ben bir dans sergilerim, yahut karşımdaki kadın için ufak bir peçeteye bir gül resmi çizerim. Bir başkası gelip Tenten & Düpont-Düpond'un maceralarını çizer -hem kadınla birlikte olur, hem de yeteneğini bir sonraki kuşağa aktarma fırsatı bulur. Ben ona kibritten bir çiftlik maketi yaparım, bir diğeri iktidarını simgeleştirmek adına Dubai kulesi inşa eder. Ben pörtlek gözlü bir Japon balığı armağan ederim, o kadına dalgıçlık kursuna birlikte yazılmayı teklif eder. Neticede rekabetten bir şehir, endüstri, sanat ve daha keskin yeteneklerle donatılmış gelecek nesiller doğar. Büyüme çağındaki çocuklar tuhaf sorular sorar. Genelde tam bir Oblomovluk sergileyerek sizi çileden çıkartırlar. Sebebiyse hayatın asıl dinamiklerinin çocuk mantığıyla çözülebilecek denli basit oluşu, fakat adına şehir hayatı dediğimiz nanenin bizi aşırı inceltilmiş algıya mecbur kılmasıdır. Bir çocuğa sahip olmanın tek faydalı yanı, suç işlediğinizde üstüne atabilecek olmanızdır.
İskemlenin potansiyeli önemlidir, kırk beş dakika için sırtında banka reklamı taşıyan bir bank fazla rahatsız, beş dakikalık bir mola için sallanan koltuk fazla tembelleştiricidir. İlişkilerin potansiyelini içinde yaşandığı evlerin mobilyasına bakarak görmek mümkündür - orada uzun süre kalacağına kesin gözüyle bakan bir çift IKEA koltuk takımını seçer. Dönemlik ilişkilerde açılıp kapanan sehpalar, yer yatakları ve köpük-dolgulu fermuarlı puflar vazgeçilmez önem taşır. İhtiyaçtan doğan ve ne kadının cezbedici, ne de erkeğin çekici görünüme sahip olduğu ilişkilerde, uyumsuz koltuk takımları, iş görsün diye alınmış ve kendi içinde mutsuzluk salgılayan perdeler ön plana çıkar.

İSA OLSA NE YAPARDI?

İsa olsa o iskemleyi alıp ikiyüzlü Ferisilerin ortasında kaldırımda parçalardı. Kondomsuz sevişir, doğan çocukları geri tabiata salardı. Genelevleri yıkar, tek göz hanelere hapsolmuş TOKİ ailelerini özgür bırakırdı.

BEN NE YAPMAKTAYIM?

Bu yazıyı yazarken düşündüğüm bir son vardı, onu bağlayamadım. An itibarıyla ona üzülmekteyim.

Televizyon izlerken televizyon reklamı çıktığında tahrik olan herkesi sevgiyle kucaklıyorum.





(Resim: Hans Baluschek, "Montagmorgen")

3 yorum:

Adsız dedi ki...

"BEN NE YAPMAKTAYIM?"

salyoz dedi ki...

"BEN NE YAPMAKTAYIM?"

Ateş Böceği dedi ki...

Aslında doğru soru sanırım ben ne yapmamaktayım'dır..