Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif !...

İçimde hezeyan kılıklı heriflerin ayak izleriyle karşılaştım bir gece..ne zaman gelmişlerdi ve de ne zaman gitmişlerdi hiç anlamamıştım… ılık bir yaz akşam üstü şehre inip bana bir şeyler almak istemişlerdi ilk onu hatırladım şimdi..şehir ılıktı …o herifler ılık…ben ılıktık…ılık bir akvaryum hayaliyle doğumuşum ilk…ılık bir geceydi ayak izlerini gördüğümde…gelirken haber vermeyen tanrı misafirleri gibiydiler…hazırlıklı olmaya fırsat mı kalmıştı ki…ilk kayıpta gelip sallanan bir sandalyeye çökmüşlerdi…hem de benim verandam da oturuyorlardı…ılık bir yazdı hem de…tüm kötü düşünceleri unutturan bir yaz akşamıydı…ah nasıl bir birliktelik yarattınız içimde..bu sessiz bir anlaşmadan ileri gelmişti..hep bildik ..hep bilindik ve bilindik cümleler kurduk..güzel güzel imzalarımızı bile attık …sıcak bir akvaryum fikriyle doğmuşum ben annemden…ilk bunu düşlemişim…şimdi bu onun nedeni mi hiç bilmedim…bilmeden nasıl da güzel yaşıyordum ..bilmeden öldüreceğim insanları henüz düşünmüyordum..böyle bir zihinle büyütülmemiştim ..böyle bir zihin ile oynamadım..bilindik bir yaz akşamıydı…her şey kendi olağan yalnızlığındaydı…fıskiyeler bile olağandı..akan su olağan….duvarlar olağan…ben olağan...ah içimde ayak izlerini bırakan hezeyan kılıklı heriflere ne zaman kapılmıştım…sanırım ilk sevgilim beni terk edince başımda bittiler…yok diyordum bu da neyin nesi ,nereden çıktılar gerçekliğinden şüphe edeceğim ,pis kokulu yaratıklara benziyorlardı …pis gülüşleri vardı sanırım ilk buna vuruldum..her şeyi bilen edalarına hayran kaldım..şu evren üzerinde incinmeden kalabilenler sanırım sadece kötülerdi…o yüzden sevdiğim zamanlar bile olmuştu..o heriflerin her birine binlerce isim türettim …binlercesi vardı böyle..olağan isimler..olağan insanlara koyulan olağan isimler…sonra sonra soyut isimlere yöneldim..bir gün evren dedim onlara…tabi ki ya onlar olsa olsa evrendiler…evren kadar pis gülüşleri vardı çünkü…sonra bir gün tanrı olabilecekleri geldi aklıma..sanırım hala küçük bir çocuktum bunu düşündüğümde…tanrı onlarsa neden pis pis gülüyorlardı ve de neden o çelik bakışlarını hep üstümde hissetmiştim…tanrı dedim bunlara ve son ismim bu oldu…tanrı dedim o pis gülüşle heriflere…ve de tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif dedim sonra…sonra burada durdum..o yaşta fazla ileri gidemiyor insan..hiçliğe daha vardı ama henüz bilmiyordum…ilk kayıptan sonra yerli yerine oturmuştu işte her şey…ben yenilgiyle kazanç arasında süregelen o amansız durağanlıkta seyrediyordum..patlamış mısırları onlar getiriyordu bense soğuk kış akşamında battaniyeleri hazırlıyordum onlara…çokça vardılar ..çokça oldular…birlikte güzel bir film edasında hayatımı izliyorduk…birlikte güzel bir film edasında hayatımı eşeliyorduk…çok olmuşlardı ve ben yine böyle bir ılık yaz akşamı onların sayısını unuttum…unuttuklarımın en büyüğü…yüce ruh..tanrının adını vermeye layık gördüğüm onlarca herif birden yok olmuştu..ah dedim…neredesiniz…sanırım buna sevinmemiştim çünkü mutluydum o sıralar..ve tanrı dediklerim mutlulukta olmuyordu…yoksa insanlar neden tapınsınlar ki tanrı dediklerine dedim….ihtiyaçları olmasa ,mutlu olsalar tanrı da olmazdı dedim..bunu söylediğim zamanlar kendimi tanıdığıma inandığım zamanlardı…nice görünmediler ,nice adına mutluluk dediğim bir sürü ıvır zıvır,incir çekirdeğini doldurmayacak şey oldu…ilk kaybın üzerinden yıllar geçti ama onlar bir türlü görünmüyorlardı…içimdeki pis gülüşlü herifleri özlemeye başladığımı fark ettim…izlerini sürdüm bir süre..sanırım bulabileceğimden de umudu kesmek üzereydim…sanırım ben “mutsuzluktaki rahatlığı özlüyordum” …

intihar etmek istediğimde yalnız bir öğleden sonrasıydı…veranda ve sallanan sandalye eşlik etmişti onları yadsıyamam…ılık bir yaz öğleden sonrası..artık yaz mevsimi bile kar etmiyordu ve bu her halimden belli oluyordu…kırık dökük içime baktığımda birden onları gördüm yine..onca onca zaman…onca olağan zaman…olağan isimler vermeyeceğim size ne olur yine gelin diye bağırdığımı hatırlıyorum …çokça bağırdım..yorulduğumda sağ tarafımda “onlardan” birini gördüm..çelik bakışları üzerimdeydi ve yine dudağının kenarına özenle iliştirdiği o pis gülüşünü yerleştirmişti…teni özenle işlenmiş bir kumaş gibi parlıyordu…birden tanrının teninin de böyle olacağını düşündüm ama içimdeki tanrının çoktan öldüğü aklıma gelince kendimden utandım… birden ağzının kıpırdadığını görünce içim titredi…bir şeyler döküldü ağzından belli belirsiz …sonra çokça konuştu ben sustum…çokça dillendi veranda da sallanan bir sandalye üstünde hayatım…gelmiş geçmiş nice zamanları aklıma getirdim bir süre ve sanırım bu kısa sekans iyi geldi..vücudum titremesini çoktan bitirdi…sanırım o “mutsuzluktaki rahatlıktaydım”…aşağı kaydığımı hissediyordum…inceden ama güzel bir hisle dolu..sonra tüm o insanların söz birliği etmişcesine söylediği o mavi tüneli gördüm…dedim ah işte bu da olağan…olağan hayatlara iliştireceğimiz onca olağan sonlar…oysa ki kendime yakışan nice farklı sonlar hazırlamıştım …ah her şey olağan dedim ..her şey kendi yanılsamasında…çokça mavi..çokça maviydi…çokça aşağıya ya da yukarı ya da yukarı aşağıdan öte bir yere doğru çekildiğimi hissediyordum…akvaryum gibiydi ya da ben öyle hissettim..akvaryum fikriyle doğan biri için iyi bir şey olmalı diye düşündüm sonra…birden çevremde binlerce göz belirdi…o heriflerin gözlerine benziyordu..fazlaca kendinden emin vakur bir bedene ait olabilecek kadar çelik gözler..tanrının gözleri olsaydı yine bunlara benzerdi diye düşündüm …sonra birden her şey silindi…hiçbir şey bu olsa gerek diye düşündüm..ama düşünmek bile bir şeyse o halde bir şey vardı…bu da olağan bir sonun olağan etkisi miydi…ya da ilk kırmızı hapın ya da ikinci beyaz hapın mı etkisiydi…ya da adını bile bilmediğim onlarca hapın vücuda yaydığı gündüz düşleri miydi…oysa gündüz düşlerini hep severdim..bilirdim iyiye çıkardı sonu..ama şimdi burada ne iyi vardı ne de kötü…buna mı sevinip buna mı üzülmeliydim…olağan hayatıma iliştirdiğim olağan bir son muydu yoksa bu …birden gizli bir telaşa düştüm…ah dedim dilimin altında dans eden o küçük kırmızı hap mı yapmıştı bunları…akvaryum mu hediye edilmişti yoksa bana tanrı tarafından…akvaryumumda yaşayan binlerce göz…akvaryumumda yaşayan binlerce pis gülüşlü herifin ayak izleri…yanlarındaydım…görebiliyordum hepsini…çokçalardı..birden yine o küçük çocuk edasında saymak istedim hepsini…sayı boncuğum vardı…onları öyle sayardım o aklıma geldi..birden güldüm…demek ki hala olağan hayatın olağan bir yerindeydim …buna sevimdim ya da üzüldüm…bilemedim…bilmek lanetlenmektir derdi o heriflerden biri…bilmek çocuk “biz” gibilere tanırının verdiği bir lanettir o yüzden bildiğimiz kadar başımızı öne eğeriz başaklar gibi derdi..
sonra birden irkildim…tuhaf bir şey oldu belli belirsiz… ilk defa bana olağan gelmeyen bir şey…birden gözlerim kapandı…zorladım..tüm vücudumu zorlayarak açmaya çalıştıysam da olmadı ….. gözlerimin kapandığını hissettiğimde tanrıyı düşündüm…tanrı dedim benim ayak ucumda ölü lepisteslerimi besliyor..onlara köle, Japon balıklarıma efendi oluyor…pis gülüşlü heriflerle tanrıya güldük beraber…biz güldükçe o ağlıyordu… biz güldükçe o ağlıyordu …o kadar çok ağlıyordu ki artık adını bile unuttuğunu düşünmeye başlamıştım… … hezeyanlara boğuldu biz güldükçe…tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif olarak kaldı..en son bunu düşündüğümü hatırlıyorum…
tanrı içimde hezeyan kılıklı bir herif !...


murat uyanık

Hiç yorum yok: