Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

NAKK-AŞK

Hiçbir zaman annesi olamayacağım kadınları doğurduğum gün ayrılıklara gebe kaldım. Ruhumun kuytularında kendimi hezeyan kılıklı adamlarla aldattım. Gözyaşından küpeler taktım kaybettiğim ben’in geride kalan silüetine. Hiç ait olmadığım şehirlerde hiç ait olmadığım bulutları giyindim. Yağamadım bir türlü hayallerimi, yağmalandım. Gözlerimi açık arttırmayla satın aldılar. Sözlerime bir hüzün devletinin diktatörü el koydu. Sessizlik bir mülteci çaresizliğiyle kendi karanlığından kaçıp kalbime sığındı. Sen o sessizliğin korkulu rüyasısın… Ey Tanrı! eğer oradaysan bir tan kızıllığında parçan olduğumu hatırlat bana. Gücün yetmiyorsa gözlerin yanacak, gözlerinim… Belki bu yüzden görmüyorsun ellerim inciniyor bak, ellerin…Yalın bir yalnızlık yalpalayarak yürürken damarlarımda, basınç yapıyor bileklerime ama ben yine de küçük patikalar çizmeyeceğim tenime. İçim içime sığdı işte…
Ne çabuk bir çöl güneşinin susuzluğuna büründüm. Bir nakkaş gibi aşkı işledikçe kalbim kalbine, kendini tüketti. Sonunda sapı sedeften bir sorguç iğnesiyle kendi gözlerini kör etti. Aşk ecel, ecel tek ezeldi. Ecelin bilinmezliği, ezelin sonsuzluğu ürpertirdi. Ne çok korktum. Ne çok yoktun. Tek gözü sorguç iğnesiyle kör olmuş korsanların, ağzına kadar mutlulukla dolu defineler aradığı bir adaya düştüm. Ve bu düşüş henüz bir ihtimalken yanıma almak istemeyeceğim üç şeyden biriydi yokluğun... Ey Tanrı! Çok yoruldum! Bu işte parmağın varsa bil ki gözlerin acıyacak…
Benim sivil toplum örgütlerim yok ki dünyamı kurtaracak. Ama şimdi, aralık penceremden içeri bir viyolonsel doluyor, galiba aşk devrim yapacak. Kurtulacağız ey nakkaşlar! Fakat şüphelerim var; insanlık her banyo yaptığında küveti kaplıyor üstlerinden akan yalanlar… Ben yine de ilk önce seni seviyorum demeyi öğreniyorum yabancı bir dilde. Ve her akşam eve giderken kalp şeklinde kurabiyeler alıyorum.
Çünkü sevdiği şarkıyı otobüste düşürmüş bir kalbi ancak bir kalp kurtarabilir.


özge özen

Hiç yorum yok: