Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

The Mercy Seat._ Hahaha

bir öykü yazmam gerekiyordu
dağlardan, ovalardan, platolardan, kesmeşekerlerden bahsedilen
oysa hapşırıyordum
ağzımdan çıkan bakteriler
ekrana yapışıyordu
duvara yapışıyordu
koluma yapışıyordu
yürüyordum
yürümeyi düşleyerek
oturuyordum
oturmayı düşleyerek
senin resmini yapıyordum
alemin en kötü kara kalem çalışmasında
tembelce çiziyordum
nick cave fonda bana gülümsüyordu
ağzında sigarası ve takım elbisesiyle,
burnum akıyordu
deli gibi burnum akıyordu
ve senin suretini yapıyordum zihnimde
elimde kalemlerin en karası
tükenmez kalemlerin tükenmesine alışkındım
ve bunu herkes biliyordu
bir şey söylemem gerekiyordu
ama kafam beni öldürüyordu
ayak parmaklarım kasılıyordu
ellerim uyuşuyordu
sabah 4'te işe gitmem gerekiyordu

korkmam gerekiyordu
herkesten, her şeyden
ve birini öldürüyordum zihnimde
senin bir suretini parçalıyordum
apranax fort çekiyordum
nick cave devam ediyordu, devam ediyordu, devam ediyordu
çorbasındaki isadan bahsediyordu
ve muhammed intihar ediyordu
tevrattan bölümler okuyordum
ve kendi kendime gülüyordum
zihnimde senin bir tasvirini çiziyordum
en kara kalemdi bu
görüp görebileceğimiz
sabah 4'te kalkıyordum
ve çöp kamyonları farlarını yakmış üstüme geliyordu
çöp kutularını es geçip
beni alıyorlardı
ve kamyonlar
ve geçen zamanlar
oyuncaklar
oyunlar, kalabalıklar
can sıkıcı derecede
mide bulandırıcı insanlar
hepsi ama istisnasız hepsi
bizi resmediyordu
ve taklit ediliyorduk
en deli gecelerde
kasıklarımın arasında yükselen başın
dudağıma değen dudakların
göğüs uçlarında çoktan inlemeye başlayan bendeniz
hepimiz eğleniyorduk
10 dakika ara veriliyordu
en zevkli anında
patlamış mısırlar,
alaska frigolar,
hepsi birer birer terkediyordu
dünyanın kalanı ölüyordu
ve her şey
daha kötü kokuyordu


Tozasor

Hiç yorum yok: