Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

hakikat sadece hayallerde…

Paylaşıyordum cam su saydamlığında ama varoluşsal olsa gerek tekbenciyim çıkarcı olmadan ölürcesine. Hayatın bu yakıcılığı ve kavuruculuğuna karşı hala yalnız yürümekle meşgulken gerçeği aramıyor ve istemiyorum. İstediğim ve aradığım insan ruhunda olan hakikatın ta kendisi. Ama biliyorum kapalı anlatımlar arkasında eksik kalıyorduk gene de. Çok düşündük belki… belki de çok kurduk…

Tüm bu pırıltım, içimdeki sadece kelimelere açtığım tuhaf karanlıktan kaynaklanıyordu. Ve bir o kadar yabancıydım hala… hep bildiğim dünyaya kaçıp kimse bilmesin diye korkaklığımı
sürekli berrak suları bulandırıyorum içimde kalıyor arta kalanlar. Onlar… kendi güçsüzlüklerinden güçler yaratıp bizi güçsüz bıraktılar. Bu toplumsal ilişkiler ve insanlar sürekli iktidar ve güç üretmekte. Ben avangard bile olmak istedim çünkü avangard’ın içinde hala bir umut ve alternatif yaratma çabası vardı…başka bir hayat mümkün palavralarıyla uzun süre karın doyurduktan sonra umudun acıyı uzattığını gördüm ben. Batı bize özgürlüğü verdi modern birey olmayı öğretti. Ama bu seferde çözülmez çelişkilerle yaşamak Öteki’nin sorumluluğuyla yaşamak zorunda kaldık ve başaramadık…çünkü artık bende dahil kimse vicdani sorumluluk sahibi olmak zorunda değildi batı nın öngördüğü ‘özgür birey projesi’ hayata geçmiş oldu. Birey kurtuldu. Postmodern plastik sanat atölyeleriyle, paralı ot beyinli marjinal abi ablaların çılgın partileriyle birey kurtuldu. Öyle güzel bir özgürlük ki kendi ahlakımızı kendimiz oluşturma olanağı verildi. Peki bugün hangi alışveriş merkezine gitsek ya da akşama bizim dizi kaçta başlayacak biliyormusun? Ama ben biliyorum ki Ece Ayhan’nın harika bir sözü var: mülkiyet hırsızlık bu cumhuriyet emlak cumhuriyeti.

Yan yana gelmek için nasıl da çırpınıyorlar, ama söküp almak zor olmuyor çünkü yürekleri ellerimde. Ve çoğunun korkunç hikayelerini dinledim çünkü.Dünya gördüm ben senin tüm arka bahçelerini. Tarih bitti. artık hepimiz karafilmvari hayatlar yaşıyoruz ve bu hayatları yaşarken en büyük hatam her şeyi tanımlamaya çalışmaktı ki böyle ikircikliyken her şey anlamalıydım ışığın olduğu yerde gölgenin kaçınılmazlığını o meşhur rock grubunun söylediği gibi ayın karanlık yüzünü. Keskin su götürmez bir şey isterken sürekli, şiirsel-özyıkımın ortasında buldum kendimi. çünkü hayatın her alanında ve anında her türlü kesinlik iddiası yalandı.çünkü postmodern zamanlarda yaşıyorduk ben bunu unutmuş görmezden gelmiştim.çünkü postmodern zamanlardakesin olan tek şey belirsizlikti.hayatın dışına çıkıp kendimi bir kapı arkasına kilitlediğim zaman baktığımda o yıkımın doğru olduğunu anladım.Aynaya baktım bazen yaşamın yüzüme pek yakışmadığını bildiğimden yeşil gözlerim gibi acaba şık durur mu dedim ölüm. Ne kendimi çok sevdim ne de nefret ettim ama bir ara tam da bu suçluluk duygusunun içimdeki borsada tavan yaptığı ara her şey bitti dedim. Ama bitmemişti… sanki yarım kalmış tamamlanmamıştım belki de yeterince mahvolmamıştım.küçük bir evim küçük bir banyom küçük bir yemek masam küçük bir param var ama hayal etmekte inatçıyım hala. Poe’nin de dediği gibi çünkü hakikat sadece hayallerde…


Belki bu yazıda diğer bir sürü bazı yazılar gibi kişisel mastürbasyondan başka bir şey değildir ki hala komşu toprakta insanların karınları kurşunlarla doldurulurken….


Nem

Hiç yorum yok: