Dün, geceyarısı, bronşitim uyandırdı, seni öksürdüm. Mutfak kapısından çıkıp elma ağacımın dibine
oturdum. Silüetin başıma düştü. Aşkçekimini keşfettim. Bir ısırık alınca
silüetinden, günahkar oldum. Küçük şehir
belediyelerinden birinde, cehennemden hallice bir hayata kovuldum. Yattım kalktım,
yattım kalktım, güneş doğmadı. Çünkü o artık kurumsal bir firma binasının 20.
katında işe başladı. Velhasıl, burası çok karanlık. Duvarlarımı sarıya boyadım,
yetmedi. Kalbimin kanlı şubatında, kelimelerim birbirini katletti. Gereği
düşünülmedi. Kötü halden mahkumum hüzne.
Yıllar önce, ılık bir bakışın ardından, bedenini de alıp
çıkmıştın kapıdan. O an “o an”ın geldiğini anladım. Aramızdaki şey, bir kapı
önü sohbeti tedirginliğinde ve her an bitmeye hazır olsa da, onu yitirmenin
sızısı Güneş’i kapitalizme kaptırmaktan beterdi.
Bekledim.
Çok bekledim. Hiç bekledim. Zaman, acılarla ısınırken, insanlar insanlıklarını aldırdılar. Bu, çekilişten çıkan ironik çelişkiler bütününde, insani olmayan müdahalelerle kendilerinden uzaklaşıp, başkalarının toplamından bir eksik oldular. Evrensel bir yoksulluğun içinde zengin oldular. Kullanılmamış vicdanları, beton yığınlarının altında kaldı ve gayrimeşru hırslarla birbirlerine kıydılar.
Bu post-modern vahşetlere doğan çocuklar, kurbandılar.
Okuyup, 3 oda bir yalnızlık evlere çıktılar. Sadece kendilerini sevip, kolay
kolay düşman oldular. Bütün değerler hızla yitip giderken, benim için yaşamak,
sessiz bir kabullenişe dönüştü. Sabah vapurları, Cemal Süreya ve gülüşünden
başka bir anlamı kalmadı.
Bekliyorum.
Ruhum iç savaşta. Gökyüzü kasvetli, dokunsam kan yağar. Kalbime çıkan tüm tali yollarda bir cinayetin izleri var. İçim parça parça can pıhtısı. Yalnızlığım yaşlanıyor. Lanet oluyor. Acım çekiliyor damarlarımdan ama hala gidemedim. Arafta, bir absürd trajediyim.
Unutulmamışlığın neresindeysen çık ortaya! Cumbalı hüzünler
sokağındaki Arnavut kaldırımı kadar yorgunum. Oysa içine açılmak için, içine
kapanmış bir sessizliktim. Sahi, sen niye sustun?
Yalnızlığımın neresindeysen çık ortaya! Sabah vapurları ve
Cemal Süreya da yeter belki ama yazar burada, bir trajedinin ortasında, seni
öksürüyor.
Özge Özen
15.04.12
3 yorum:
Kelimelerle bu oyun , bu imgeleme , bu tarzı seven birisi olarak harika olmuş . Nacizane önerim , kafanızda kelimeler böyle dolanıyorsa ,bilindik bir hikayeyi de absürdleştirmek fena olmaz derim :D Murathan Mungan'ın yaptığı gibi(Kül Kedisi) bir masalı alıp hafif değiştirip bir de bu serbest çağtışım imgelerinizi de koyarsanız sanırım harika olacaktır.
Teşekkürler, yorum ve öneriler için. Bahsettiğiniz gibi bir çalışmayı istiyordum. Başlayacağım. Sevgiler.
Yorum Gönder