Çellolar en kızgın ve de en hüzünlü şekilleriyle çalıyorlar..odamın
ortasında bir balerin dans ediyor…elimin gölgesindeyse bir balet ona eşlik
ediyor…elimi yere bıraksam kavuşurlar mı birbirlerine bilemiyorum…ben o ritmik,
ben o kızgın, ve ben o hüzünlü çellolara düşkün biçare yerde boylu boyunca
uzanıyorum… aman allahım hayat ellerimde bir balet !.. neden bana eşlik ediyorsun hayat !…ellerimin
haritasını çıkarmışsın ve kıs kıs güleni oynuyorsun şimdi…bunu da nereden ,nasıl çıkardın…hangi
çılgın astrolog verdi sana bunları…kıs kıs gülen ve de gece, yani tüm o sesler
kesilince birdenbire ortaya çıkan ,ürkütücü yanları olan o tüm insanlığın ve de
uğruna içilen bilmem kaçıncı bourbon gibi biçare nasıl çıktın sen…ah nasıl da
biliyorum tüm bunlar senin eserin…kulakları tıkalı gözleri kör ve de ağızları
sıkıca kapalı… eğer kulaklarınız varsa ya da hala duruyorsa iyicene açın muslukları …sular değil kulak
çınlaması gibi gerinsin geceye her şeyiniz …evet gece,çünkü gece en büyük katilimdir benim…çünkü en büyük iç savaşlarımı o zamanlar
verdim ben…çünkü gece olunca susmak bilmeyen bir başka beni çöp kutusuna attım
,üzerine işedim..mızraklarla,sopalarla geldi üstüme ama yılmadım…sonra da bu bana
düşman ,adına hayat denilen büyük abiyi
bir güzel benzettim..yani gece ve hayat benim kanalizasyon borumdan geçip
nereye gittiği belli olmayan bir yere gittiler…şimdi bir tek sinekler kaldı
geriye…odamın penceresini sonuna kadar araladım ama kar etmedi bu..sonra sinek
ilacını aldım bir güzel sıktım odaya…o tanrısal odanın her tarafına pis bir
koku yayıldı…sinekler bir uçuştu,iki uçuştu sonra patır patır düşmeye
başladılar halıya…halıya ezoterik bir görüntü yayıldı..halıya aklımın bir anlık
sapması yayıldı…midem bulanmaya başladı…banyoya gittim..yüzümü yıkadım..ellerim
şaşkın şaşkın kendime bakıyordu…bende aynı ritimle kendime bakıyordum…aynadan
yansıyan yüzüm az önce öldürdüğüm sineklere
benziyordu…korktum, apar topar kaçtım banyodan ..yatağıma uzandım sandım ki
yanımda yine benle eşleşen bir başka ben
vardı …ben ne zaman ikiz olmuştum…ne zaman doğurmuştum ikizimi…yani kendimi
böyle apansız neye atmıştım hiç bilemedim… çünkü yine benimle uyanıyor ve de dans ediyordu bütün aldırmazlığıyla o ellerimdeki balet…hayır
dedim bunun sonu olmayacak…kızdım, en az o çellolar kadar kızgındım…kalktım
yatağımdan yüzüme sinek ilacını sonuna kadar sıktım…ilk önce ellerimdeki balet
düştü yere….ve ardından ben..baletse acısını unutmuş gibi apar topar kalkıp balerinini aramaya koyuldu …( hey aşk sen
neler yaptırıyorsun böyle)…benimse yüzüm
yanmaya başladı ,daha doğrusu tüm vücudum yanmaya başladı…gözlerimden yaşlar
akıyordu…demek ağlamak buna benzer bir şey diye düşündüm…bulut bulut yaşlar
dökülmeye başladı gözlerimden…odamın ortasında ıslak bir senfoni,odamın ortasın
tüm geçmiş ve de tüm gelecek söylentilerine sırt çeviren bir su baskını…yüzmeye
başladım ama kapı nerede hatırlamıyordum…ya da pencere nerede ya da herhangi
bir çıkış !... yoktu…nefesim kesildi, boğulmak üzereydim…belki de ilk defa
insancıl bir hisle ,bir şeyi hissediyordum şimdi…buna sevinsem mi ya da üzülsem
mi bilemedim…insan sadece ölürken mi hissedebiliyor gerçekten….baletime baktım
elinde baleriniyle usul usul kaçıyorlardı…takip ettim sanırım ben bu küçük oyunun en müşkülpesent oyuncusuydum…ve
de bu oyunun sonunda ölmem gerekliydi….izleyiciler büyük bir merakla benim ölümümü bekliyorlardı…çünkü
en iyi oyun, kahramanı sonunda ölen oyundu….bunu hep bildim, çünkü en çok ölümü
bildiriyorlardı bize o taşra hoparlörlerinden… birden uzakta bir ışık belirdi…tam
da ölmek üzere olduğumu hissettiğim anda çıkan küçük bir ışık…ışığa doğru yüzme
başladım son kalan gücümle…son kalan gücümle sona doğru mu yaklaşıyordum …birden
bir şey oldu gözlerimi kapadım..hayır hayır kapamak değil bu, başka bir şeye
gözlerimi kapayıp başka bir şeye gözlerimi açtım…beynim benimle dans ediyordu
kesin …beynimin içine mi girmişti yoksa o balet ? …Gözlerimi açtığımda baleti
tam da karşımda buluverdim…
* İyi uyudunuz mu Murat bey,umarım hemşireler sizinle ilgilenebilmişlerdir ?
Aman allahım baletim beyaz önlüğüyle karşıma geçmiş bana bakıyor,tuhaf tuhaf şeyler anlatıyordu…ilkin çok şaşırdım ama o konuşmaya devam ettikçe beynimin benimle dansı durdu birdenbire…hiçbir şeyi anlamıyordum ve de söyledikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu, o yüzden bende sustum,anlamadığından üzgün bir halde başıboş bırakılmış tüm o insanlar gibi sustum…sadece ağzımdan kırık dökük birkaç cümle çıktı:
* Siz benim baletim değil misiniz ?
* Ne baleti Murat bey ,Ben psikolog
Metin İvgen,sizin doktorunuzum,dün gece
ne olduğuyla ilgili herhangi bir şey hatırlıyor musunuz ?
* Hayır,gerçekten hayır,ne oldu ?
* Dün gece evinizi yakmaya
kalkışmışsınız,bunda az çok başarılı da olmuşunuz,komşularınız itfaiye çağırmış,siz dumandan bayılmışınız,ölümden döndünüz Murat bey.
* Hayırrrrrrr,siz ne demeye getiriyorsunuz…ben bir şey yapmadım,beni burada tutamazsınız…ben
deli değilim çıkarın beni buradannnnnnnn !!
Kafama bir kurşun sıksam şimdiki halimi özetler nitelikte olur muydu ! ya da intihar etsem o gün dünyanın son gününe mi denk gelirdi bu !....tüm bunları ben mi yapmıştım,buna nasıl inanabilirdim…yalandı tüm bunlar koca bir yalan…çünkü seyirciler vardı ve de karşıma geçmiş benim o büyük sonumu görmek için bekleşiyorlardı…. Hem o doktor kılığına girmiş baletim elimdeydi …hem de bana o kadar öyle yakın..elimde dans edişini gördüm nasıl hayır bu olmadı diyebilirler…siz seyirciler hadi konuşun birazda…üstünüzdeki bu seyirlik halinden biraz olsun kurtulup dillerinizi çözün…dillendirin o odada yaşanılan her şeyi..baletimi,balerini,ve de ellerimi !
Tüm bunları düşünürken yani beyin dansım yeniden başlamışken,kolumda küçük bir acı hissettim,bir sinek ısırığı gibi bir acı…ah dedim kendime birden bu sinek ısırığı benim odamdaki sineğin ısırığı ,sanırım ölmemiş sineklerden birinin intikamının esiriyim şimdi..-ah nasıl da gelmiş buraya nasıl aldınız içeri dedim ve de son sözlerim bu oldu….bütün her tarafım uyuştu…bağırmak istedim,bağıramadım…zamanın yanında ama bir o kadar da zamandan ayrıydım…küçük bir çocukken annemin biten ören bayan makaralarından arabalar yapardım..ve de o arabalarla yolculuk ettiğimi,bilinmez diyarlara gittiğimi düşünürdüm…astral seyahatler güncesi gibiydim tıpkı…bilinemez ama sadece tarafımdan keşfedilmiş o gezegenler gibi…şimdi hissettiğim de böyle bir şeydi işte…yine o bilinmez gezegenlerin birindeydim…yüzüm gözüm krater çatlağı,meteor yağmuru gözlerim…
Sanırım artık sona geldik …seyircilerin tam da istediği bir son,tam da istenilen bir son…çıktığınızda birbirinize anlatacağınız ve de hikayenin asıl kahramanına hüzünle karışık bir acıma duyacağınız bir son… öykünmeyeceğiniz ve de “nasıl olsa bunların hepsi kurmaca,hepsi oyun” diyeceğiniz bir son…ellerinizde hiçbir zaman bir baletin olamayacağı ve de yine bu yüzden bu gerçeklik algısıyla yaşamayacağınız ve de işte yine bu yüzden bilmem kaç ışık yılı uzaklıkta olan o gezegenleri hiçbir zaman göremeyeceğiniz bir son…
Oyun biter,perde kapanır,seyirciler
yavaşça terk ederler salonu…
Ve ışıklar kapanır…
S O N
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder