Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Astral Seyahatler Güncesi !



Çellolar en kızgın ve de en hüzünlü şekilleriyle çalıyorlar..odamın ortasında bir balerin dans ediyor…elimin gölgesindeyse bir balet ona eşlik ediyor…elimi yere bıraksam kavuşurlar mı birbirlerine bilemiyorum…ben o ritmik, ben o kızgın, ve ben o hüzünlü çellolara düşkün biçare yerde boylu boyunca uzanıyorum… aman allahım hayat ellerimde bir  balet !.. neden bana eşlik ediyorsun hayat !…ellerimin haritasını çıkarmışsın ve kıs kıs güleni oynuyorsun  şimdi…bunu da nereden ,nasıl çıkardın…hangi çılgın astrolog verdi sana bunları…kıs kıs gülen ve de gece, yani tüm o sesler kesilince birdenbire ortaya çıkan ,ürkütücü yanları olan o tüm insanlığın ve de uğruna içilen bilmem kaçıncı bourbon gibi biçare nasıl çıktın sen…ah nasıl da biliyorum tüm bunlar senin eserin…kulakları tıkalı gözleri kör ve de ağızları sıkıca kapalı… eğer kulaklarınız varsa ya da hala duruyorsa  iyicene açın muslukları …sular değil kulak çınlaması gibi gerinsin geceye her şeyiniz …evet gece,çünkü gece  en büyük  katilimdir  benim…çünkü en büyük iç savaşlarımı o zamanlar verdim ben…çünkü gece olunca susmak bilmeyen bir başka beni çöp kutusuna attım ,üzerine işedim..mızraklarla,sopalarla geldi üstüme ama yılmadım…sonra da bu bana düşman ,adına hayat denilen  büyük abiyi bir güzel benzettim..yani gece ve hayat benim kanalizasyon borumdan geçip nereye gittiği belli olmayan bir yere gittiler…şimdi bir tek sinekler kaldı geriye…odamın penceresini sonuna kadar araladım ama kar etmedi bu..sonra sinek ilacını aldım bir güzel sıktım odaya…o tanrısal odanın her tarafına pis bir koku yayıldı…sinekler bir uçuştu,iki uçuştu sonra patır patır düşmeye başladılar halıya…halıya ezoterik bir görüntü yayıldı..halıya aklımın bir anlık sapması yayıldı…midem bulanmaya başladı…banyoya gittim..yüzümü yıkadım..ellerim şaşkın şaşkın kendime bakıyordu…bende aynı ritimle kendime bakıyordum…aynadan yansıyan yüzüm az önce  öldürdüğüm sineklere benziyordu…korktum, apar topar kaçtım banyodan ..yatağıma uzandım sandım ki yanımda yine benle eşleşen bir başka  ben vardı …ben ne zaman ikiz olmuştum…ne zaman doğurmuştum ikizimi…yani kendimi böyle apansız neye atmıştım hiç bilemedim… çünkü yine  benimle uyanıyor ve de dans ediyordu  bütün aldırmazlığıyla o ellerimdeki balet…hayır dedim bunun sonu olmayacak…kızdım, en az o çellolar kadar kızgındım…kalktım yatağımdan yüzüme sinek ilacını sonuna kadar sıktım…ilk önce ellerimdeki balet düştü yere….ve ardından ben..baletse acısını unutmuş gibi  apar topar kalkıp  balerinini aramaya koyuldu …( hey aşk sen neler  yaptırıyorsun böyle)…benimse yüzüm yanmaya başladı ,daha doğrusu tüm vücudum yanmaya başladı…gözlerimden yaşlar akıyordu…demek ağlamak buna benzer bir şey diye düşündüm…bulut bulut yaşlar dökülmeye başladı gözlerimden…odamın ortasında ıslak bir senfoni,odamın ortasın tüm geçmiş ve de tüm gelecek söylentilerine sırt çeviren bir su baskını…yüzmeye başladım ama kapı nerede hatırlamıyordum…ya da pencere nerede ya da herhangi bir çıkış !... yoktu…nefesim kesildi, boğulmak üzereydim…belki de ilk defa insancıl bir hisle ,bir şeyi hissediyordum şimdi…buna sevinsem mi ya da üzülsem mi bilemedim…insan sadece ölürken mi hissedebiliyor gerçekten….baletime baktım elinde baleriniyle usul usul kaçıyorlardı…takip ettim sanırım ben  bu küçük oyunun en müşkülpesent oyuncusuydum…ve de bu oyunun sonunda ölmem gerekliydi….izleyiciler  büyük bir merakla benim ölümümü bekliyorlardı…çünkü en iyi oyun, kahramanı sonunda ölen oyundu….bunu hep bildim, çünkü en çok ölümü bildiriyorlardı bize o taşra hoparlörlerinden… birden uzakta bir ışık belirdi…tam da ölmek üzere olduğumu hissettiğim anda çıkan küçük bir ışık…ışığa doğru yüzme başladım son kalan gücümle…son kalan gücümle sona doğru mu yaklaşıyordum …birden bir şey oldu gözlerimi kapadım..hayır hayır kapamak değil bu, başka bir şeye gözlerimi kapayıp başka bir şeye gözlerimi açtım…beynim benimle dans ediyordu kesin …beynimin içine mi girmişti yoksa o balet ? …Gözlerimi açtığımda baleti tam da karşımda buluverdim…

*  İyi uyudunuz mu Murat bey,umarım hemşireler sizinle ilgilenebilmişlerdir ?

Aman allahım baletim beyaz önlüğüyle  karşıma geçmiş bana bakıyor,tuhaf tuhaf şeyler anlatıyordu…ilkin çok şaşırdım ama o konuşmaya devam ettikçe beynimin benimle dansı durdu birdenbire…hiçbir şeyi anlamıyordum ve de söyledikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu, o yüzden bende sustum,anlamadığından üzgün bir halde başıboş bırakılmış tüm o insanlar gibi sustum…sadece ağzımdan kırık dökük birkaç cümle çıktı:

      *  Siz benim baletim değil misiniz ?
*  Ne baleti Murat bey ,Ben psikolog  Metin İvgen,sizin doktorunuzum,dün gece ne olduğuyla ilgili    herhangi bir şey hatırlıyor musunuz ?
      *   Hayır,gerçekten hayır,ne oldu ?
*   Dün gece evinizi yakmaya kalkışmışsınız,bunda az çok başarılı da olmuşunuz,komşularınız itfaiye  çağırmış,siz dumandan bayılmışınız,ölümden döndünüz Murat bey.
      *   Hayırrrrrrr,siz ne demeye getiriyorsunuz…ben bir  şey yapmadım,beni burada tutamazsınız…ben deli değilim çıkarın beni buradannnnnnnn !!





Kafama bir kurşun sıksam şimdiki halimi özetler nitelikte olur muydu ! ya da intihar etsem o gün dünyanın son gününe mi denk gelirdi bu !....tüm bunları ben mi yapmıştım,buna nasıl inanabilirdim…yalandı tüm bunlar koca bir yalan…çünkü seyirciler vardı ve de karşıma geçmiş benim o büyük sonumu görmek için bekleşiyorlardı…. Hem o doktor kılığına girmiş baletim elimdeydi …hem de bana o kadar öyle yakın..elimde dans edişini gördüm nasıl hayır bu olmadı diyebilirler…siz seyirciler hadi konuşun birazda…üstünüzdeki bu seyirlik halinden biraz olsun kurtulup dillerinizi çözün…dillendirin o odada yaşanılan her şeyi..baletimi,balerini,ve de ellerimi !

Tüm bunları düşünürken yani beyin dansım yeniden başlamışken,kolumda küçük bir acı hissettim,bir sinek ısırığı gibi bir acı…ah dedim kendime birden bu sinek ısırığı benim odamdaki sineğin ısırığı ,sanırım ölmemiş sineklerden birinin intikamının esiriyim şimdi..-ah nasıl da gelmiş buraya nasıl aldınız içeri dedim ve de son sözlerim bu oldu….bütün her tarafım uyuştu…bağırmak istedim,bağıramadım…zamanın yanında ama  bir o kadar da zamandan ayrıydım…küçük bir çocukken annemin biten ören bayan makaralarından arabalar yapardım..ve de o arabalarla yolculuk ettiğimi,bilinmez diyarlara gittiğimi düşünürdüm…astral seyahatler güncesi gibiydim tıpkı…bilinemez ama sadece tarafımdan keşfedilmiş o gezegenler gibi…şimdi hissettiğim de böyle bir şeydi işte…yine o bilinmez gezegenlerin birindeydim…yüzüm gözüm krater çatlağı,meteor yağmuru gözlerim…

Sanırım artık sona geldik …seyircilerin tam da istediği bir son,tam da istenilen bir son…çıktığınızda birbirinize anlatacağınız ve de hikayenin asıl kahramanına  hüzünle karışık bir acıma duyacağınız bir son… öykünmeyeceğiniz ve de “nasıl olsa bunların hepsi kurmaca,hepsi oyun” diyeceğiniz bir son…ellerinizde hiçbir zaman bir baletin olamayacağı ve de yine bu yüzden bu gerçeklik algısıyla yaşamayacağınız ve de işte yine bu yüzden bilmem kaç ışık yılı uzaklıkta olan o gezegenleri  hiçbir zaman göremeyeceğiniz bir son…

Oyun biter,perde kapanır,seyirciler yavaşça terk ederler salonu…

Ve ışıklar kapanır…



                                                            S O N

Hiç yorum yok: