bir ofiste, bir sokakta, bir meydanda, şehirde ya da odanda....bu
şehirde, bir şehirde, o şehrin gettolarında, mahalle köşelerinde çürüyüp
gideceğiz diye huzursuzlanıyorum, anlıyor musun beni? hayır
mı...haklısın, bir de bu var. bu kertede anlaşılmanın mümkün olmadığını
bile bile ama bunu kabul etmeye etmeye de çürüyüp gideceğiz. bir de
sıradanlığın güzelliğinden dem vurursun hep. anlamıyor muyum sanıyorsun.
sıradanlığa dizmiş olduğun her övgünün altında, seni bu hale koyan
hayata küfrün yatar. yarın ne olacağını bilmeyişine mi sevindin, ben o
vakit anlarım ki korkuların köşeleri tutmuş, bir türlü bir düzlüğe
atamıyorsundur kendini.
oysa kusursuz bohemler olabilirdik seninle. elimizde şarap
dilimizde dünya, içimizde şarkı...gırla giderdi hezeyan, gırla giderdi
şamata. ne var ki bizi çevreleyen dünyanın müsaade etmediği şeyler var.
mesela kira...mesela fatura...mesela evsiz kalmak korkusu...hiç
bukowskivari diyaloglara girmeyelim, bizi kurtarmıyor zira factotum'u
hatırla. hem biz o kadar büyüdük mü sahiden? o kadar küçüldük mü? o
kadar dindirdik mi içimizi...yok...ama halletmemiz gereken birkaç mesele
var ölmeden. o meseleler ki ertesi günümüzü planlıyor. tutunacak bir
yer olmayınca ona sarılıyoruz. bütün bu mevzular uzar gider, uzar
gider....ama tek ve bir tek mefhum var üzerinde durulması elzem:
yorgunuz ve güzelce susmaya ihtiyacımız var.
http://fizy.com/#s/1c8mlt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder