Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

tashihli yazı

bazen oluveriyor işte kendiliğinden. içinde dağınık masanın ucunda yere düştü düşecek bir kağıdın masaya tutunma çabası kadar bir çaba, bir yaşayabilme kabiliyeti bile kalmadığını hissettiğin yara ağrısı gibi bir duygu var. tanıdın değil mi, evet işte tam da öyle. bu devam etmeye olan inancının boşlukla sınanmasıdır.böyle anlarda hemen kaleme sarılırım. bu da umutsuzluğun bayrak sallayanı aslına bakarsan.yazınca boğazına oturan yumruk aşağıya doğru kayıveriyor mu sanki. yok...
bir ofiste, bir sokakta, bir meydanda, şehirde ya da odanda....bu şehirde, bir şehirde, o şehrin gettolarında, mahalle köşelerinde çürüyüp gideceğiz diye huzursuzlanıyorum, anlıyor musun beni? hayır mı...haklısın, bir de bu var. bu kertede anlaşılmanın mümkün olmadığını bile bile ama bunu kabul etmeye etmeye de çürüyüp gideceğiz. bir de sıradanlığın güzelliğinden dem vurursun hep. anlamıyor muyum sanıyorsun. sıradanlığa dizmiş olduğun her övgünün altında, seni bu hale koyan hayata küfrün yatar. yarın ne olacağını bilmeyişine mi sevindin, ben o vakit anlarım ki korkuların köşeleri tutmuş, bir türlü bir düzlüğe atamıyorsundur kendini.
oysa kusursuz bohemler olabilirdik seninle. elimizde şarap dilimizde dünya, içimizde şarkı...gırla giderdi hezeyan, gırla giderdi şamata. ne var ki bizi çevreleyen dünyanın müsaade etmediği şeyler var. mesela kira...mesela fatura...mesela evsiz kalmak korkusu...hiç bukowskivari diyaloglara girmeyelim, bizi kurtarmıyor zira factotum'u hatırla. hem biz o kadar büyüdük mü sahiden? o kadar küçüldük mü? o kadar dindirdik mi içimizi...yok...ama halletmemiz gereken birkaç mesele var ölmeden. o meseleler ki ertesi günümüzü planlıyor. tutunacak bir yer olmayınca ona sarılıyoruz. bütün bu mevzular uzar gider, uzar gider....ama tek ve bir tek mefhum var üzerinde durulması elzem: yorgunuz ve güzelce susmaya ihtiyacımız var.


http://fizy.com/#s/1c8mlt

Hiç yorum yok: