Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Gitme çağı

Son 12 saatimizi anlamsız bir şekilde , devinimsiz , kıpırtısız ve hiçbir şeye hazırlıklı değilmiş ve de ilk kıvrımda kopacakmış ve bir daha asla toplanamayacakmış gibi hissettik….ne yapacağını bilemez bir 12 saat bırakmışız geriye ne fenayız biz…ne kadar da benciliz… kendi 12 saatimizi bile yaşamıyoruz…onu güneşin altında bekletiyoruz…başına güneş geçsin istiyoruz…bizi unutsun istiyoruz…ama o her kıvrımda tekrar hatırlıyor bizi…-siz beni ne sandınız ben hemen unutur muyum, ben hemen unutulur muyum, işimiz bitmedi henüz birden gitmek olmaz nereye , diyor ama gitme çağında olduğumuzu bilmiyor…sahibine küskün bir 12 saat planlıyor ama aitsizlikler çağında kalmış henüz bilmiyor..

Son günlerin getirdikleri deyip geçme lüksünü taşımak isterdim …gitme çağı başlamıştı…dört mevsimde de bu hissediliyordu , biliniyordu da…üşüdüğümüzde anlıyorduk biri daha gitmişti…ne kadar da sıcak olursak o kadar daha çok gidiyorlardı…kuru yapraklara karışmıştı,yüzümüzü bile görebilirdik orada o kadar yabancıydılar….hiçbir mevsim kar etmiyordu ..biz yine kalan oluyorduk..kolu kanadı kırılmış bir güvercin türküsünü de yanlarına almışlar giderken, anlamamışız ilk..fakat kıpırtısından da çözer gibi olmuşuz ama renk vermemiş…güvencilere küs bir biz kalmış geriye..ceketimize yapışmışlar, salya sümük susmuşuz birlikte ne onlar gider sanmış ne de biz …ama yanılmışız birlikte..birlikte tatsız tutsuz bir yemek yemişiz en son..tuz bile yokmuş ki masada atalım , yemeğe tat gelsin, yüzümüze kan gelsin, ellerimize gölgeler düşün, yüreğimiz fikriyatını hatırlasın, ama yokmuş…bu yüzden hep gitmişler ve de bu yüzden hep biz kalmışız…

Aitsizlikler çağı yaşanırken yine aynısı olmuştu ..kısaca gitmişlerdi…yani hep çağlar boyunca bahane ettiler …gitmek fiili başlı başına ağır geldi bünyelerine çağları öne sürdüler…ne kadar cesur görünüyorlar ama nasıl da korkaklar …gitmek yenilmemektir diyorlar, gitmek bir firari sığınağı ..gitmek en asili..gitmek bu dünyada eni konu yalnızlığını anlamak gibi..kalmaktır asıl gitmek diyorlar…bizi cümlelerin ağırlığında eziyorlar…cümlelerinin ahenginde süzüyorlar…suyumuzu çıkarıyorlar…başımıza gelmedik bırakmıyorlar…giden kim kalan kim anlayamıyoruz bile.. yitikliğinize sevinin şimdi diyorlar, ne kalacak sizden geriye diyorlar…savaşın bizle bu kadar korkak olmayın diyorlar,kendi korkaklıklarını unutup,savaş borularını üflüyorlar, halbuki biz çoktan beyaz bayraklarımızı çekmişiz hayata bilmiyorlar…bizi kendi hür vicdanlarında tutsaklığa itiyorlar..kazanan belli bu yüzden gidiyorlar…

şimdi nasıl da susuyorduk, ama gören yoktu..elimizi neye atsak kuruyordu,neyle uğraşsak içinden gitmek çıkıyordu, durduramıyorduk..arkalarından su bile dökemiyorduk belki de o yüzden geri gelmiyorlardı..ruhlarımızı istiyorlardı giderken…alıyorlardı da…biz her gidişte biraz daha ruhsuzlaşıyorduk…her gidişin ardından yeniden bir başka ruh inşa ediyorduk içimizde, sonra ruhlarımızı kurusun diye çamaşırların yanına asıyorduk..,ama bir gün bir yel esti ruhlarımız çamaşırlarla uçtu gitti…şimdi ne kadar ruhsuzuz …ne kadar her şeyi yapabilir haldeyiz..ne kadar da güçlü görünüyoruz…herkesi ezebiliriz şimdi..tüm savaşlara girer ve de tüm savaşlardan galip ayrılabiliriz…onları ruhsuzluğumuzla boğabiliriz artık..başlarını taşla ezer, gözlerini oyabiliriz..ne kadar çok olduk şimdi…ama gitmelerine izin veremeyiz…onların da dediğin gibi , gitmek yenilmemektir…nasıl bırakırız onları ..nasıl göz yumarız onca şeye ..hem gitme çağı da değilken nasıl gitmelerine göz yumarız…

Gitme çağı geride kaldı çoktan, aitsizlikler çağına da çok var…biz gizli bir kıpırtıda bekliyoruz hala..giden biz de olur muyuz acaba diye… içimizde ılık bir sancı kararlılığı, yüzümüz gözümüz tekinsizlik kaçışında…bekliyoruz…onlarında dediği gibi:

Gitmek yenilmemektir…



Önemli not:

tüm bunları yazarken tüm içtenliğiyle yanımda olan Probably Built in the Fifties şarkısına teşekkürü bir borç bilir, gözlerinden öperim...bayramda kolonya tutarım...kapı kapı dolaşıp bayram harçlığı isterim ama hep şekerle yetinirim..

Murat Uyanık


Hiç yorum yok: