Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Butoluyopinka

Kırmızı

Kırmızı saçlı

Kırmızı düşler görüyor…iç geçiriyor ama hergün ne de çok öykünüyor..

Kırmızı perdeleri sıkıcana örtülü bir kırmızı ölü evi


Kırmızı yankısı içinde saklı

Kırmızı gözleri sukünetsizlik çağında…


Kırmızı susuşlarında kırmızı gözlerini yakıyor…

Kırmızıyı ne çok seviyor

Kırmızı toprakta ölmeyi istiyor

………………………………………

Siyah….

Siyah evreni var…

Siyahı kendinden sahipsiz…

Siyah olacak kadar yüklü geceye

Siyah olacak kadar yakın her çağrıya

Siyah evreninde siyaha bürülü duruyor

Siyah eksensizlikte ne de mutlu yaşıyor…

Siyah isyanı unuturmuş , kendi eni konu yalnızlık telaşında olduğundan..

Siyah evrenini ne de çok seviyor….üstüne de çok öykünüyor….

…………………………………………….

Kırmızı

Kırmızı saçlı

Butoluyopinka

Olmuş but&pinka

Şimdi ne de çok sevmiş….

Pinkadan beri….

…………………………………………………….

But

But olmuş

Yanında dura dura

Butoluyopinka ,butoluyopinkaya baka baka kırmızılaşırmış

Kırmızı sükünet..

Ne güzelmiş….

Pinka naz yapıyor..boş bir kağıt kadar boş bir yer vermişim ona neden anlamaz ki…neden sigarasında yeni yeni hiç yaşanmamış küller biriktiriyor….pinka derdim ve de susardım…o lafın ağırlığından….pinka derdim ve de gizlice onu severdim…ilk gelişini hatırlıyorum…fazlaca “aynı”ydı aslında…klasik bir buluşma gibiydi…klasik bir pinka gibiydi….butoluyopinkanın butu..ve de butoluyopinkanın pinkası deyip bitirebilirdim, tüm bu olanları da yaşanmışlıkları da yok sayabilirdim ama anlatmak isteğim nedense benden yana hiç olmadı şimdi olduğu gibi..bense kendimi yazmak istiyordum…sana kendi dilimde söylenmiş bir şarkı arıyordum..kendi dilimle öpüyordum seni..ve de aşkına koyacak yeni yeni ve de hiç kullanılmamış ve sahibi kendinde saklı yeni yeni cümleler arıyordum pinka..pinka yeni adın bu….seni bu adla kaydettim….seni bu adla sevdim ve de hiç olmayacak ve de her daim adın adımla anılacak bir “but bıraktım geriye…var gerisini sen düşün pinka…ah pinka az önce beraber tekilanın sarhoşluğunu yaşadık bu bile anlatmaz mı aşkımızı ,gören anlamaz mı ,neden böyle diye sormaz mı pinka…elim eline yapışmış çoktan..ben nasıl iflah olurum pinka…sen diye bir şey varsa ben diye de bir şey var mıdır çok sordum bunu ama sen hiç bilmedin…ah pinka tekiladan önceki tuz gibi…ya da tekilada sonraki limon ekşiliği gibi…pinka…adını böyle koydum senin…kendimi bir “Amerikan dizisi” semptomlarındaki buta teslim ettim.but ben,çok çok pinkasını özleyen bir but oldum….ellerimden anlamalıydılar…gözlerimin ferinde yazan pinkayı görmeliydiler…ama göremediler ki ne kadar da yalnızlar..bense kendi hayatımda bir “figüran” ziyafetinde susuyordum…iyi filmlerin dayak yiyen figüranını oynuyordum..içlerinden biri seslense “iyi” sanıyordum..oysaki kendine sesleniyormuş nasıl da anlamıyordum..ben hala topaçlarıyla dışarı çıkan ve de mahalle arkadaşlarını aldatmak için türlü türlü numaralar çeviren küçük bir çoçuktum…kimse görmedi…kimse görmedi hala cebimdeki gazoz kapaklarını…bir tek o gördü..bir tek bir tek pinka gördü..o da çok uzaktaydı ben bunları düşünürken…nasıl hissetsin ki….elleri yoktu…gözleri sersem bir ışığın altında ve de kendi umutsuzluğuna şarkılar çalıyordu durmadan…ah pinka…gözlerim hala seni arıyor hiç bilmez misin…pinka sana bu adınla seslenmiştim giderken….saçlarının kızıllığınla teslim etmiştik seni ve de beni nasıl anlamazsın…bana inan demiştim ve de inanmıştın…nasıl da unuturum onu…


Tüm bunlar benim yani “but”un bünyesindeki tekilanın izleri mi ..ya da yazmak için yazılan ve de hiçbir anlam ifade etmeyen ansızlıklar mı…yarın sabah yolculuk var pinka…yarın sabah gideceğimiz yeni bir İstanbul var….senle benin yarattığı yeni bir yolculuk…ah pinka nasıl da mutluyuz…ve de nasıl da hüzünlü…yarın sabahı düşünmek bile yetiyor hüznümüzü arttırmaya….ama öp beni pinka..sonsuz öp…hiç bitmeyecekmiş gibi öp…fonda hala All I Need çalar ve biz ,bize susarız…ya da tekilanın vücudumuza etkisini tartışırız….ya da sonsuz öpücüklere boğarız birbirimizi hiç bitmeyecekmiş gibi, yarın hiç olmayacakmış gibi…yanımda pinka hala….yanımda pinka hala..bırak da bunu düşün hiç konuşma….hiç konuşma….

Murat Uyanık

Hiç yorum yok: