Fotoğraf: Sezen Yalçınkaya

Uzun bir yol...

Uzun bir yol kabaran köpüren dalgaların kıyılarını bulmadığı, savurduğu denizin suyunun kendinden boşaldığı , ıslattığı zemini balçık haline dönüştüren, bastığında ayakkabılarını yada ayaklarını bırakabileceğin bir balçığın bol kıvamındaki ıslak yol kalmış gözlerinin ardına saklanan. Hala yaşıyorken , çıkaramıyorken kendini o balçıktan ulaşamadığı okyanuslarda yada hiç bulaşamadığı gözlerinin ıslaklığını o okyanusa karıştırıyorken, aslında hiiiçç ağlayamıyorken ağladığında ne olduğunu fark edemiyorken okyanuslara atmak geliyor her şeyiyle gözlerini, kendini . yeterince boğulamadığını düşünürken,bir süredir kendinde yaşadığı boğulmalara yetersiz kalıyorken… o hiç bitmeyecek acılara dayanmışken , adını unutmuşken her şeyin yaşadıklarının kendinin yeni adlar bulmaya çalışırken duygulara, en ince sızılara yakışan derinlerinde biriktirdiklerine, darmadağınıkken kısaca toparlanmaya bile çalışmıyordu. Sanki bir şey olacak ve aradığının ne olduğunu da tam olarak bilemediği anlamı keşfedecekti yeniden. Bir insan nasıl bu kadar dağılabilirdi. . yeni fark ediyordu…bu uzun süredir hayatını karartan bir süreçti, ne zaman başladığını da biliyordu ve bitmek üzere olduğunu da…sanki son perde de yaşayacağı sahneyi farkında olmadan yine kendi hazırlıyordu. O çok güvendiği sezgileri ona bunları söylüyordu şu anda . bir şeylerin sonuna geliyordu… anlamsızlığın sonu belki, kaybettiklerinin sonu…bir daha asla demiycem derken asla hayatın sonu değil diyordu.

En son yalnız sahiline gitmeye karar verdi, rengini düşündü yalnızlığının, sahilinin, suyunun gözlerinin, güneşinin………..bulamadı. hiç bir şey yoktu oraya renk verecek. Bulmak gerekiyor renkleri diye düşündü…bulmak gerekiyor….çok dağılmadan toparlayan düşüncelere dalmak belki en uygun olanı….içinde renk kalmamıştı niye …karanlığa saldı kendini…o da bir renk karada olsa. Bedeni uykuya atmak istemese de kendini, sıyrılıyordu istemeden kendinden, gözleri, gecenin karanlığındaki ışıklara dalarak renklerini bulma umuduyla hazırlıksız, telaşsız sükunetle bakarken…gidiyordu, farkında değilken parmaklarıyla ilerliyordu. Omuzlarından parmaklarına kadar hareketsizlik, ağırlık hakimken, kaldıramıyorken ellerini, dayandığı masaya güvenerek çabalıyor ama yine de gidiyordu…
Sıyrılmak istediği acılara inat gidiyordu.aslında istediği acılarında kalmakken onu sıyırıp alan bir düşünce oluyordu mutluluk yukarılarda bir yerlerde ve o takılıyordu inatla yukarılara, bırakmaya niyetsiz, kendini ısrarla aşağılara salan ağır duygulara inatla tutunuyordu. Koşmak istiyordu, peşinden gelen ağırlığa inat koşmak, hızla geçmek istiyordu hayatı. O mutluluğu yaşayan, mutluluğu sonsuza taşıyan umutsuzluklardan uzak, mutlu gitmek istiyordu hayattan.

Nuray Aydın

Hiç yorum yok: